13 Ekim 2012 Cumartesi

kendi insanlığına ağlayan

Gündem

“Ben ağlıyorum, ben ağlarım, benim midem bunu da kaldırıyor.” deseydi. Belki de sorun yoktu. Ama “ağlamayan insan değildir.” farklı bir durum. Herkes kime değer veriyorsa onun için ağlayabilir.

    Konunun değerlendirilmesi gereken birçok yönü var. Bunu bir Emniyet müdürü söylüyor.     Acaba onunla aynı ortamda çalışan ve kısa zaman önce arkadaşını, eşini kaybetmiş bir mesai arkadaşı bu sözleri duyunca ne düşünmüştür?

  Bu sözleri söyledikten bir gün sonra ateşe verilmiş bir okulu incelemeye gidiyor. Çıkışta müdür bey yine ağlıyor. Ama bu sefer öğretmenler ve öğrenciler için. Diyor ki: “Bunu yapanlar insan olamaz.”

Ağlamayan insan değil, okulu ateşe veren de insan değil. Müdür Bey’in “insanlıkla” ilgili bir sıkıntısı olduğu kesin.

   Lakin Müdür Bey yalnız değil. Çünkü terör ve teröristi hoş gören sadece kendisi değil. Bu ülkede %50 sağ seçmenin oyunu almış bir partinin vekili Bülent Arınç malum kişi için ev hapsi düşünülebilir dedi. Bu ülkede gazetesinin manşetinden değil ama arkaya gizlenmiş yazarları aracılığı ile (Gülerce, Alpay, Türköne, Matur vd) teröristi de hoş gören bir camia da var.

 Bunları söyleyince “çözüm” nedir sesleri de hemen dilleniveriyor. Çözümü mağdur olan, şehit edilen, gazi olan ya da memleketini sevenler düşünmek zorunda değil. Sonuçta bazı insanlar terör üyesi veya yardımcısı veya ‘her ne ise’ olmaya karar verdiyse bu onların kararı. Adımı atması gereken (eğer istiyorsa) dağa çıkanlar olmalı. İstemediklerini anlamak için ise bu zamanda ‘insan’ olmak yeterli.

Okulun ateşe verilişinden sonraki Müdür Bey’in başını yana eğip ağlamaları camia tarzı ağlamaya benziyor. Bu ağlama şekli aslında “premetüre” doğmuş bir karakter ağlaması. Çünkü bu kişilikler son gelişmelerini fanusun içinde gerçekleştirdi. Fanustakine ne verildiyse onunla büyüdü. Öyle ki düşünmeye bile gerek yoktu çünkü her şey düşünülmüştü. Tek yapmak gereken dinlemekti. Dinlerken başı öne eğmek ‘gelişim’ için önemliydi.  Hoş görü ve abicilik fanusu doğru ile yanlışı, zalim ile mağduru ayıramayan kişilikler geliştirdi. Bu kişiler için her doğruyu her yerde söylemek yanlış oldu. Ama doğru ile yanlış karıştırıp birlikte sunmak ayrı bir marifet oldu. Tabi kişi fanusta büyümüş olsa bile bu onun bir şey söylemeyeceği anlamına gelmezdi. Birden görev aşkı ile “ağlamayan insan değildir.” ifadeleri gayri ihtiyari önceki otomatik yüklemelerin dışarıya bir anlık yansıması olarak duyulabilirdi. Bu ifadeleri bir gün sonra ise “bu okulu yakanlar insan olamaz.” cümleleri ile bütünleştirmek de fanusun kuşatıcılığının ayrı bir tezahürüdür. Yani karşımızda iki olay ve bu iki olay karşısında iki insan olabilmeyi becermiş ve bunun olabileceği sözleri ile ispatlamış “1 insan” vardı.

Bundan sonrası akp’nin içindeki bazıları için Sayın Başbakan konuşuncaya kadar olayı sahiplenmek ama Sayın Başbakanının konuşmasından sonra ise sessizliğe bürünmek kadar kolaydı.

Sözün kısası nerden baksan tutarsızlık, nerden baksan ………. .

Bize düşen ise en kolayı: bir insan sadece 1 insan olabilmek. İster ağlasın, ister ağlamasın. Ama bir ağlayıp bir ağlamamazlık yapmasın. Bir gün konuşup ertesi gün susmasın. 
        


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ANAHTAR GENÇLERİMİZDE

       Gençler, öğrencilerimiz, çocuklarımız şüphesiz hepimiz için en büyük değere sahip. Şehirlerimizi, sokaklarımızı, çarşılarımızı, okull...