28 Ocak 2012 Cumartesi

Ulak 1

Bir gün köyün birisine ulak gelir. Yorgundur, lakin daha gitmesi gerekseydi gideceği yere kadar onu götürecek kuvveti ve sabrı vardır. Aradığı yer bu köydür.
Köy meydanında sorar: Hacı Ariflerin Ahmet’i arıyorum.  

Köylülerden az yaşlıca bir ihtiyar: Hele yorgunsun, biraz dinlenseydin. Hayırdır? Kimsin? Necisin?
Ulak: Ona bir emanetim var. Bana yerini söyler misin? Duracak zamanım yoktur.

Konuşmayı dinleyen köylüler merak ederler. Usul usul kulak kesilirler. İhtiyar ısrarcı olmaz, evini tarif eder.
Üç gün sonra Hacı Ariflerin Ahmet köy meydanına çıkar. Köylüler hemen etrafını sarar. Üç gün boyunca köyü öyle bir merak sarmıştır ki anlatılmaz. Gencinden ihtiyarına, erkeğinden kadınına, çocuğundan delikanlısına adeta herkes üç gündür Ahmet’i beklemektedirler. Çünkü bu zamanda beyaz bir at ile başında bir sarık, dalyan mı dalyan bir genç kim olabilir? Ahmet’le ne işi vardır? Köylü için en önemlisi de ne getirmiştir?

Aynı İhtiyar: Ahmet! Hele anlat bakalım, merak ettik üç gün önce gelen misafirin kimdi? Sana ne getirmiş? Bir çayımızı iç dedik ama çok acelesi vardı bekletmedik.
Ahmet gömleğinin içinden bir kâğıt çıkarır ve ihtiyara verir.

İhtiyar önce Ahmet’in yüzüne sonra elindeki kâğıda bakar. Yan masalardakiler boş mu durur, hemen ihtiyarın yanına gelirler. Kağıdı açmasını dört gözle beklerler. O an köyde zaman durmuştur. Üç gün boyunca tüm köyü meraktan söyleten, akla türlü türlü düşünceler getirten, insanları işten, oyundan alıkoyan sır az sonra meydana çıkacaktır.

İhtiyar katlanmış olan kâğıdı açar ve bakar: Beyaz bir kâğıdın ortasında yukarıdan aşağıya çizilmiş bir çizgi.

Bölüm 1 son.

Turgay Urgur

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ANAHTAR GENÇLERİMİZDE

       Gençler, öğrencilerimiz, çocuklarımız şüphesiz hepimiz için en büyük değere sahip. Şehirlerimizi, sokaklarımızı, çarşılarımızı, okull...