20 Aralık 2020 Pazar

Baba Müslüm

Yonan felsefinde bir anlam bulamadığımız günden beri Müslüm Babayı dinliyoruz. 

Hayatın merkezine karşılıksız sevgiyi aldık.

Allah'tan gelen her şeyi baş tacı yaptık. 

İsyanımız olduğu doğrudur. 

Ama haşa Allah'a değil;

İnsanların acımasızlığına, adaletsizliğine, saygısızlığınadır. 

Bizim için ses ruhtan gelmelidir,

Ve dinleyenin hayatına değmelidir. 

Su gibi, nefes gibi can vermelidir. 

Yaşanmadan söylenmemeli, 

Anlaşılmadan dillenmemelidir. 

Ne kadar çok dinlenirse o kadar derinlere yerleşmelidir. 

Çöktükçe çökmeli bedene işlemelidir, 

İnsanın DNA'sına geçmelidir. 

Bir mağaranın duvarlarında yansıyor gibi,

Bir mahzende titriyor gibi,

Bir dehlizde kayboluyor gibi,

Anlasana be kardeşim....

Ağlıyor gibi,

Haykırıyor gibi,

Boğazda düğümleniyor gibi insani olmalıdır.  

Şehirleri de anlatmalı,

Yıldızları da tanıtmalı,

Dünyanın faniliğini,

Aşkın her türlü hünerini,

Bir insanın yaşayabileceği ne varsa hepsini anlatmalıdır. 

Hayata merhaba diyebilmeli,

Ölüme gülebilmeli,

Ayrılığı sindirebilmeli,

Sevgiliyi ölümüne sevdirebilmelidir. 

Epikür: 'Hayatta tesadüf yoktur.' dedi.

Müslüm Baba :'Aşk tesadüfleri sever, kader ayrılıkları, yıllar geçmeyi sever, İnsan aramayı..' dedi.  

Bak daha neler dedi....


Artık günahları bırakmalıyız

Zaman varken tövbe etmek ne güzel
Bu dünyadan sonra ahiret için
Allah'a ibadet etmek ne güzel

Bitmeyen bir hayat bizi bekliyor
Canın ne isterse rabbin veriyor
Öyle yaratmış ki sözler yetmiyor
Cennet bahçesine girmek ne güzel

Kabir melekleri gelecek bir gün
Belki güleceğiz belki de üzgün
İnşallah defterin olursa düzgün
Sırat köprüsünden geçmek ne güzel

Bitmeyen bir hayat bizi bekliyor
Canın ne isterse rabbin veriyor
Öyle yaratmış ki sözler yetmiyor
Cennet bahçesine girmek ne güzel

(Okumayınız kendi sesinden dinleyiniz.)  

Dinleyince hanımınıza olan hürmetiniz,

Çiçeğe olan bakışınız değişecek. 

Maziniz yeniden canlanacak...

Keşke kimseyi kırmasaydım, keşke bir kaç iyilik fazladan yapsaydım diyeceksiniz. 

Evet dinleyince kıymetini bilmeden yitirdiğiniz bir maziniz varsa onun kıymetini içinizde hissedeceksiniz. 

Birileri sizden bir şey istemeden 'verebilme' meziyetinizi keşfedeceksiniz. 

Kızmadan önce susmayı,

Ayrılmadan önce yeniden sevebilmeyi fark edeceksiniz. 

Daniel Kehneman'ın kısa ve uzun süreli düşüncelerinin, kısa ve uzun süreli kararlarının aslında Müslüm Baba'nın hayat felsefesinde bir kanaviçe gibi örüldüğünü göreceksiniz. Affetmek bir anilik gerektirir, sevmek ise dirayetli bir yürek ister. 

İşte bundan dolayı Baba Müslüm 'Gitme!' dedi. 

'Gidersen bir daha dönmeyeceksin.' dedi. 

Aşkın kusursuzluğu için dedi ki: 'Yine sever miydin beni simsiyah bir duman olsaydım?' dedi. 

Sorularla öğretmek Sokrat'tan sonra Müslüm Babaya nasip oldu. 

'Sevda yüklü kervanlar senin kapından geçer.' dedi. Aşkı çöllerden aşırıp sevgilinin dizine döktü. 

'Sen beni ömrünce unutamazsın.' dedi. Ömrü bir sevgiliye verdi. 

Konuşsana bir tanem

Neden hep susuyorsun
Susmak neyi halleder
Neden anlatmıyorsun.' dedi. Demokrasinin bize aşkla olan bağını öğretti. 

Allah razı olsun. Çok şeyi dedi. Baba seni anlamak istiyoruz. 

Allah rahmet eylesin. 





16 Aralık 2020 Çarşamba

MaradONa

 Futbol benim için gücün, yeteneğin ve zekanın sanatıdır. Bu sanatın dünyaya bir üstadı geldi. Yapılabileceklerin neredeyse hepsini yaptı ve gitti. Malum; özel yaşantısı da futbolu gibi üst düzey özentili olsaydı, insanlık 10'dan daha çok istifade edecekti. 

Madem birileri bu sanata 

oyun demişti. Bu oyuna sadece 10'nun sahip olduğu çocuksu hırçınlık ve çocuksu heyecan ve de çocuksu masumiyet yakıştı.  

Maradona'nın bildiklerini başkalarına anlatması veya başkalarının 10'u izlemesi futbolu 10'nun getirdiği noktadan ileriye taşımadı. Çünkü bu bir pozitif bilim değildi ki selefin verdiği 'el' bilinenleri bir öteye taşısın.  

6 Aralık 2020 Pazar

2021

 Başlangıç mühim. 

Yanlış yerden başlamak zaman kaybından öte ömür kaybına neden oluyor.

Onun için demiş ki:

 Ey insan! Madem hakikat böyledir; gururu ve enaniyeti bırak... uluhiyetin dergahında acz ve zaafını, istimdat lisanıyla; fakr ve hacatını, tazarru ve dua lisanıyla ilan et.. ve abd olduğunu göster... ve Allah bize yeter. O ne güzel vekildir de, yüksel. (23.söz-4. nükte) 

Şimdi... Bu yaklaşım insanlığın; Daniel Kahneman'ın fast ve slow thinking (hızlı ve yavaş düşünme) mantığına aslında hiç de ihtiyaç olmadığına gayet yeterli uzunlukta bir cevap oluyor. 

5 Aralık 2020 Cumartesi

Felç 42

Her açıdan bakmaya özendim,

Her acıdan bakmak varken.

Ruhlar zaten alışıktı maskeye,

Sosyallik hadesten ve necasetten taharet mesafesindeyken.

Raflarda dezenfenktanlar çoktan bitmişti,

Kalbin hijyeni komadayken.

Riya pozitif,

Ego pozitif,

Hırs pozitifti,

Cahillik karantinadayken. 

Bağışlanmayı aklına getirmedi insan,

Sürü bağışıklığından medet umarken. 

Sürü deyivediler,

Tv'nin ağıl, gazetenin saman olduğunu bildiklerinden. 

Ve koca coğrafya tümden temaslı hale geldi,

Hakkı ve hukuku unuttuğundan.

Ve kimse bu felci kendinden bilmedi,

Asemptomatik olmayı tercih ettiğinden. 

Üç günlük harcama özgürlüğüm elimden alınır diye,

Çoğu adını vermedi filyasyondan sakındığından.

İzolasyon dedikleri aslında günahlardan kaçınmaktı, 

Gönüllü tecrit yapan olmadı. İşine gelmediğinden. 

14 günlük değil 14 asırlık bir inkübasyon bu,

İnsanlık Sünneti Seniyye'yi terk edildiğinden. 

Hastaneden kaçmak hiç de zor değildi,

Camiden ve okuldan kaçmayı iyi bildiğinden. 

Bu kadar sunilikte suni solunum cihazı çok görülmedi,

Soluğun asıl Sahibi bilinmediğinden. 

Mutasyonda virüsün hızı günaha erişemedi, 

İnsandaki bu süper taşıyıcılık hevesi geçmediğinden. 

Ruhlar entübe olalı çok oldu,

Boşuna bu felce pandemi denilmediğinden.

Turgay URGUR 

 





19 Kasım 2020 Perşembe

Evim okulum, okulum evimdir .(I)

Sevgili Gençler;

Hepimiz zor günlerden geçiyoruz. Allah'ın izniyle güzel günler yakındır. 

Bu sürecin belirsizliği sizi kesinlikle ümitsizliğe sevk etmesin. Hayallerinizden kesinlikle vaz geçmeyin. 

Geçmişte büyük başarılara ulaşmış kimler varsa belki de hepsinin ortak noktası mücadeledir. 

Artılarımız o kadar çok ki! Sevinmemiz gerekenler, şükür etmemiz gerekenler. 

Neler mi? Mesela gözümüz, mesela kulağımız, mesela ruhumuz, mesela ailelerimiz, mesela VARLIĞIMIZ. 

Şimdi kendimiz olma zamanıdır. Bu süreçte kendimiz olmak için evde yapmamız gereken birkaç işimiz var.

evet sadece birkaç İŞ;

iyi bir internet ağı,

okuyacağımız kitaplar,

not alacağınız defterler,

renkli renkli kalemler,

gitmek istediğiniz Üniversitenin resimleri,

tam karşınızda bir BESMELE yazısı,

günlük kendiniz için yapmanız gereken akademik çalışmaların listesi(çok kalabalık olmasın)

Size çok güveniyoruz, sizi çok seviyoruz. 

TURGAY URGUR


   


 

9 Kasım 2020 Pazartesi

Uzaktan eğitim

Uzaktan eğitim doğru yöntemlerle kesinlikle başarıya ulaşır. 

Dezavantajlarıyla zaman kaybetmeyeceğim. 

Çoğu öğrencimiz bu süreçte ilk defa başarının kendi ellerinde olduğunu çok yakından fark etti. Evdeki bol zamanlarında başarının ancak; 'eğer kendileri' öğrenmenin üzerinde gerektiği kadar yoğunlaşırsa geleceğini fark ettiler. İşin aslı bu uzun zamandır ihmal edilen bir bireysel bilinçti. Çünkü sene sonunda bir şekilde geçmek, bir şekilde orta okuldan-liseden mezun olmak ve çoğu zaman ölçme-değerlendirmelerin ÖSYM'de alınan puanlarla örtüşmemesi hatta zıtlık oluşturması başarı içinde 'bireysel bilinci' çoğu zaman devre dışı bıraktı. Sene sonunda geçen öğrenci neden çalışmalıydı ki? Yani çalışmaya ve kitap okumaya gerek yoktu. Bu aslında eğitim adına genel bir itibar ve ciddiyet kaybına da neden oldu. 

Uzaktan eğitim ile öğrencinin kendi araştırmalarına, kitap okumalarına, bol miktarda soru çözümlerine zaman kalır. 

Yolda geçirilen zaman bile düşünüldüğünde uzaktan eğitimin kendine has avantajları vardır.  

ÜZERİNDE ÇOK İTİNA GÖSTERİLMESİ GEREKENLER

Uzaktan yapılan canlı dersler için internet alt yapısı, bilgisayar, tablet, ses sistemi çok iyi olmalıdır. Kesinlikle sessiz bir ortam bir sağlanmalıdır. 

Uzaktan dersteki hedef ve beklentiler net olarak anlatılmalıdır. Kısa vadeli ve uzun vadeli hedefler iyi anlatılmalıdır. Makul ve kontrol edilebilir bir ödevlendirme sistemi olmalıdır. Uzaktan ders sonunda belirli gün sonra geri gönderilecek çalışmalar öğrencilere verilmelidir. 

Kesinlikle ilk derslerde NOT ALMA YÖNTEMLERİ öğrencilere çok iyi anlatılmalıdır. Defter kullanımı, verimli not alma ve not alma araçlarına sahip olma uzaktan derslerde çok daha önemlidir. Dersi veren ve alan kişi ilk derste not almanın önemine tam olarak haiz olmalıdır. 

Devamsızlık konusunda kesinlikle taviz verilmemelidir. 

'Günlük 8 saat eğitim ve öğretim için harcanıyor mu?' burası çok önemli. Eğer evde tatil ortamı varsa hiç bir başarı elde edilemez. 

Uzaktan eğitim sürecinde dikkat edilmesi gerekenler mutlaka velilere anlatılmalıdır. Veliler ve öğrenciler okul başlamadan sürece hazır olmalıdır. 

Notlandırma ve sınavlar gayet ciddi olmalı. Sınavlardaki beklentiler öğrencilere aktarılmalıdır. 


KAÇINILMASI GEREKENLER

Liseler için TYT ve AYT; Ortaokullar için LGS sınavlarını doğrudan etkilemeyen ders ve ödev yükünden kaçınılmalıdır. 

Mezun bir öğrencimizin düşüncesiydi: TYT ve AYT''ye yönelik olmayan sınavların çok verimli bir zaman dilimini aldığını belirtmişti. Özel kolejlerin OSYM soru tipi dışındaki konularla uğraşmayarak hedefe daha bilinçli gittiklerini ilave etti. Böylece aslında diğer derslere olan ilgi artacaktır. Yani öğrenci not kaygısı yaşaması ve de yaşamaması gereken noktaları ayırt etmelidir. Bunun sağlayıcısı okul idareleri ve biz öğretmenler olmalıdır.  


İLAVE FAYDA SAĞLAYICILAR

Evde yazıcının olması öğrencilerin çok işine yarayacaktır. Eve gelen aktüel dergiler çok işe yarayacaktır. 

İDARE SORUMLULUĞU: Tüm velileri ve öğrencileri yapılacaklar/yapılmayacaklar konusunda mesaj, mail, zoom ile bilgilendrimek. Velileri öğrenci takibine dahil etmek. DERSLERİ; GERÇEK SINAVLARI VE OSYM'nin istediği SORU TİPLERİNİ MERKEZE ALARAK İŞLETMEK.

 Empati: Kendi çocuğun 12yıl boyunca takdir -teşekkür almış ama üniversite sınavında başarısız. İster misin?

ÖĞRETMEN SORUMLULUĞU(benim sorumluluğum): Çok iddialı ön hazırlık. Zoom vb. denetim masasının iyi kullanılması. İşaretlemeler, semboller, ders videoları, yazılı ve görsel metinler hakkında sağlam hazırlık. Sorulara ihtiyaç duymadan gerekli bilginin verilmesi. Dersin zamanında açılması ve zamanında bitirilmesi. İlk derste not alma sisteminin öğrencilere anlatılması. DERSLERİ; GERÇEK SINAVLARI VE OSYM'nin istediği SORU TİPLERİNİ MERKEZE ALARAK İŞLEMEK. 

Empati: Kendi çocuğun 12yıl boyunca takdir -teşekkür almış ama üniversite sınavında başarısız. İster misin? 

VELİ SORUMLULUĞU: Sessiz bir odanın, hızlı internetin, masanın, bilgisayar veya tabletin sağlanması. Ders esnasında öğrenciye başka görevlerin verilmemesi. 

Empatiye gerek yok çünkü herkes kendi çocuğunun sorumluluğunu taşımalıdır. 

ÖĞRENCİ SORUMLULUĞU: Her derse katılım. Not almak, iyi bir deftere sahip olmak. Çok ve düzenli kitap okumak. Çok ve düzenli soru çözmek. Spor yapmak. Hayata der daim pozitif bakmak. 

HERKESİN TOPLU SORUMLULUĞU: Allah'a kul olduğunu unutmamak. Namazını geçirmemek.Gerçek manada inanan olmak. İnsan ayırmamak. Günahlardan kaçınmak. İlim için uğraşmak. Adamcılığı bırakmak. Kınamamak. İğneyi kendine batırmak. Eleştiriye açık olmak. Kendi kendini eleştirebilmek. Ağız açmadan iş üretmek. Merhameti hak edenleri bağışlamak. Zulme sessiz kalmamak. 


 


    




8 Kasım 2020 Pazar

Sonbahar

dumandan kaçtım,

gözlerimi aldı. 

en güzel elbiselerim mahvoldu. 

yakarak yok etmeye çalıştım,

zamanımı aldı. 

zaman dediğim bir hayat,

bir hayat kaç hayata bağlı?

bağlıydı.

yanıklar, küller kaldı. 

dumandan kaçtım, 

gözlerimi aldı.

duman benim yangınımdan çıktı,

bir yangın kaç hayata bağlı? 

yanar ve  biter.

en güzel elbiselerim nerde?

özendiklerim,

bezendiklerim,

ateşlere bak,

bir zaman ağaçtılar,

bir zaman eşya,

bir zaman hatıra,

bir zaman bir hayattılar.

bir zaman bir hayattır,

geçer, yanarak biter.

mazin mi? çöplükteki külleri mi? 

sendendir?

etrafına iyi bak,

senden ne vardır?

en güzel elbiselerim is oldu,

giymem.

giyemem,

bu son bahar mahvoldu.   

'yakarak unutmak' diye bir şey var,

yanan sen isen, unutulursun.

kendi dumanın kendi gözlerini alır,

en güzel elbiselerim is oldu,

giymem. 

bu bahar sondu. Giyemem.

elinde hatıralar herkes yangına gider,

herkes kendi yangınına gider. 

bilinmeyen bir şey yok,

bir zaman bir hayattır,

senden, benden ne fark eder?

ha önce ha sonra,

 

    

hayat III

Her kelimenin anlamını bilmene gerek yok. İhtiyacın olanları bilmen hayatı doğru yaşamak için yeterlidir. Asıl sorun anlamını bilip doğru(yu) yaşamamaktır. Mesela 'şükür' kelimesinin anlamını şükrü yaşamadan bilmek bir doğruluk değildir. Okumuyorsan 'kitap' kelimesinin, vermiyorsan sadakanın anlamı yoktur. Bilime saygın yoksa bilimin, kul olamıyorsan imanın bir değeri olmadığı için zerre miktar iyilikten de ve zerre miktar kötülükten de sorumluyuz. Böyle bir sorumluluk varken insan kendisinde ne ötekileşme ne de berikileşme hoyratlığında bulunmamalıdır. Müslümanın alt veya üst kimliklere ihtiyacı yoktur. Siyasal imana hiç ama hiç ihtiyacı yoktur. Siretin idraki yeniden suretin irdelenmesi ile hal olacaktır. Böyle bir hal ile hallenmek aşk ile olsa gerektir. Ve aşk Allah için sevmektir. Allah için seven ayırmaz, ayrışmaz. Biliyorsa dua eder, herkes için af diler. Kınamaz. Slogan geliştirmez. Her türlü tarafgirlikten uzak durur. Tek uğraşını nefsi görür. Nefsi gibi bir düşmanı varken kısacık hayatını ideolojilere kurban etmez. En öncelikli ve tek öğretisi yaşayarak örnek olmaktır.      

4 Kasım 2020 Çarşamba

Merhamet

Mülk O'nundur. 

En güzel söz O'nundur. 

Ki!İnsana ne olur? Ne oluyor? 

En güzel isim Onundur. 

Allah Ekberdir. 

Söyleten O'dur.

Enkaz altında yaşatan O'dur,

Üstünde olduğu gibi. 

Kendinizi boşuna ötekileştirmeyin!

Vicdan inanmak ister,

Şuur iman ister,

Ruh imanda huzur bulur. 

Öncen ve sonran ötekileşmek istemez. 

İraden olmayan bir sonsuzlukta boşuna inkara düşme!

Ve tatlı dil ile gidin,

İnanan kula tatlı dil yakışır,

Tevazu yakışır.

Hırçınlaşarak ötekileşmeyin,

Kınayarak berikileşmeyin. 

Müstakim olan Sırattan gidelim.

Bize Muhammedi letafet yakışır,

Bize tüm insanlığa.

İnanç siyasi tercihlerden önce gelir. 

Bize Muhammedi muhakeme yakışır. 

Öfkeyle ötekileşmeyin,

Nefretle berikileşmeyin. 

Müstakim olan Sırattan gidelim. 

'gidiş' derken...

Arz akılları çaresiz bırakan bir 'gidiş' halinde,

Ağaçtaki yaprak,

Gün ve güneş,

Bedenler,

Sözler,

Hayatlar bir bitişe gidişte. 

Elden tutup kurtarmak varken,

Boşuna ötekileşmeyelim,

Şuursuzca berikileşmeleyim. 

'Ahsen-i takvim' ne demektir? 

Kul nasıl olunur?

İnsan nasıl yoğrulur? 

Nereye gittiğimi bilmek istiyorum,

Öteki ve berikilerle beni oyalama! 

İstersen sen de bir nefes ol,

Amaç benzeşmek değil,

Zaten olmasın da. 


 








 


27 Ekim 2020 Salı

Hayat kısa

 40'ından sonra çok söyleyeceğiniz 2 veya 3 tane kısa cümle varsa sanırım en çok söyleneni 'hayat kısa' olurdu. 

Hatta bu arada, bu kısalıkta diğer ikisini de epey bir merak ederdik.

En koyu muhabbetlerin, en ateşli tartışmaların ve en derin mütaalaların değişmez çıkarımı: hayat kısa'dır.  

O kadar bilindik bir kısalığı var ki insanlık; ırk, cins, dil, din ayırt etmeksizin bu kısalığı kabul ediyor. Belki de herkesin üzerinde ittifak ettiği tek konu bu kısalıktır.  

Güzelliğin, zenginliğin, gücün kontrolü de yine bu kısalığın elinde. 

En acısı ise bu kısalığın 'hayatı' anlamak ve anlamlandırmak için de olabildiğince kısa oluşu. Biraz iyimser olursak yetmeyişi. Evet hayat kimseye yetmiyor. Ölüm çoğumuz için çok erken. Hayata doydum, sürur ile bitiriyorum diyen kaç kişiyi tanıyorsunuz? 

Küstüklerinle barışmak, hatalardan tamamen arınmak, büyük heyecanlarla işe yeniden koyulmak için hayat fazlasıyla kısa. Bir meslek bir hayata fazla geliyor, çok para kazanmayı hedefleseniz  planlar için bir ömür yetmiyor. Çocuğunu görsen torununu 'eh işte'. 

O kadar kısa ki! Her kitabı okuyamazsın, her yere gidemezsin, her şeyi tadamazsın. Çok sevsende her filmi izleyemezsin. 

Ve anlat deseler: 42 yılı iyi ihtimalle 3-4 saate sığdırırsın. Çünkü hayat kısadır. 

Her düşü kuramazsın. 

Bu aslında garip bir kısalıktır. Kin, nefret ve hırs yüzünden bu kısalık fark edilmez. Fark edilmediği gibi kısalık adeta hiç bitmeyecek bir uzunluğa dönüşür. Kötü huylar (yalan olan) uzunluğu kışkırtır, uzunluk kışkırdıkça kötü huylar depreşir. Depreşir. Bir de bakarsın bu hengamede zaten kısa olan hayat bitmiş. 

Ve gün gelir kimsesizliğe yol alırsın.    

Ardıma bakıyorum. İnanın bitmiş hayatlardan başka bir şey görmüyorum. Her canlı ölümü tattığı gibi her canlı unutuluyor. 

Ve yıllar sonra şunu fark ediyorum aslında 'ümit' dediğimiz gelecekle ilgili olan bir şey değil sadece şimdiyi elimizde tutmaya yarayan  tercihli bir aldanma. Çünkü insan gelecekten korkuyor, çünkü gelecek garanti değil. Hal böyle iken insan faniliğe sarılmayı, onunla yemeği-içmeyi, onunla gününü gün etmeyi seviyor. Ya da onunla kısa bir süreliğine oynaşıyor. Kimi zaman nefsini, çoğu zaman ise iradesini ona bırakıyor. Böylece rahatlıyor.     

Harbiden 40'ından sonra 'hayat kısa'dan gayri dillendirdiğimiz diğer cümleler neydi? 

Müslüm Baba bakın vefatından az bir süre önce ne demiş? 'Hayat kısaydı ama güzeldi.' 

(devam edecek...)

Turgay URGUR

Büyük evler ve büyük salonlar. İhtiyacımız olmayan şeyler. Pahalı yemekler, kısa süre sonra atılan ne varsa hepsi. Yani seni düşündürmeyen her şey. Ya da seni ağlatmayan her şey. Kısalıktaki etkisinden dolayı değil, kıymetsizliğinden dolayı dikkate alınmamalıydı. Düşünmek ne kadar insani ise, ağlayabilmek de o kadar kul olabilmekle ilgili. Hayatın kısalığına en çok ağlamak yakışırdı. Sevgili Peygamberin hüznü, Kerbala'nın çilesi, her şehidin ölme gayesi herkesi fazlasıyla ağlatabilecek güçte. Bu bağlamda ağlamak zayıflık hiç değil. Belki de en güzel dua: ağlayabilmek. Anneler bilgeliğinden ağlıyor. O'nun gördüklerini görsek az güler çok ağlardık değil mi? Aşkın dili olsaydı ağlamayı seçerdi.     

'Saygı duymak(?).' Ne güzel cümleler kurulmuş. Bunlardan bir tanesi de 'saygı duymak'. Başkalarının fikrine ve haklarına saygı duyman beklenir. Trafikteki sen dışındakilere, ekmek sırasındakilere, komşuna  saygın duymalısındır. Daha da gelişmişi: 'Fikirlerime katılmasan da saygı duymalısın.' İddaialı bir cümledir bu: Fikirlerime katılmasan da saygı duymalısın. Evet kesinlikle saygı duyulmalıdır. Keşke buna kendi hayatına saygı duymak da eklenseydi. Mesela bu kısalıkta 'sonsuz bir hayat' ne kadar ve ne çeşit bir saygıyı HAK ediyor? Geri kalan ömürler bu saygının hakkını vermek için kafi mi? Ruhuma saygı duymak istiyorum, bana verilen hayata saygı duymak istiyorum. Ama bu nasıl olacak bilmiyorum. Tek bildiğim bir an önce öğrensem iyi olacak.      

'Geçmişine aldırmamak'. Sanırım bu nokta en iyi başlangıçlardan birisidir. Geçmişine aldırmama noktası. Geçmişin insanı yönetme gücü vardır. (Kişinin ruh geçmişinden bahsediyorum.-Tarih değil)Ve geçmiş bu gücünü özellikle seni kendisine çekmek için kullanır. Ve ila rabbike ferğab-Ve ancak Rabbinden ümit et, hep O'na doğrul!(İnşirah) İnşirah'ların verdiği ferahlıkta her daim ruhuma geçmişime aldırmamayı telkin ettim. Ve (utanarak söylüyorum) bugün anlamını mütemadiyen unutsamda İnşirah'ı her duyuşumda gönlüm o ferahlığı buldu. Çünkü cehaletimize de acınıyor. Yabancı diziyi anlama gayreti İlahi mesajı anlamaya yöneltilemedi. 

Ne de güzel tirtler masalara konuldu. O tirtlere söz verildi. Güneşi bilen ama güneşin Sahibini tanımayan tirtler. 'İnsan haklarını' okuyan insanın asli vazifesini bilmeyen tirtler. Tirtler de hayatı uzatmıyor. Lakin bir tirt uğruna bir ömür veriliyor. Hakk'ı biliyorsa verilsin.      

Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın. (Lokman Suresi) 

Ayetlerden önce 'İnsan ne ile yaşar?(Tolstoy) 'da hayatı aramak hayatı daha da kısaltıyor. Hele hele aynı gazetenin benzer sütunlarında ideoloji perçinlemek bu kısalığı bir de sabit fikirle çekilmeze dönüştürüyor. Sonrasında insan slogan vari minik ezberler geliştiriyor. Bu ezberlerle tesbih çekmeye başlıyor. Gün geliyor ezberler için kan dökülüyor. Başka bir gün geliyor bir zamanlar kan dökenler aynı TV programında yine matbu ezberlerle güle oynaya mesai dolduruyor. Zihniyet aynı format farklı. Lakin hayat yine her zamanki kısalığında. Ve nihayetinde 'bu' kısalığa 'izlemek' illüzyonu ekleniyor. Bize sunulan en büyük(!) özgürlüklerin birisi hiç şüphesiz izleme özgürlüğü.    

Bu kısalıkta rahmetli annene, geçen sene kaybettiğin kardeşine, tanıyıp da göçen kimlerin varsa hiç birisine mütekabiliyet içeren bir selam gönderemezsin. Çünkü kısalık gibi bu kısalık müddetince verilenlerin hepsi de birer emanettir. Saygı bir emanettir, sevmek bir emanettir. Uzatıp da yazımı kısaltmayayım. Maddi ve manevi ne varsa emanettir. Sanırım bundan mütevellit Allah ayette anaya, babaya iyi davranmayı emreder. Sanırım bundan dolayı emanetimi Bana satın der. Karşılığında size sonsuz bir hayat vereyim der. Yani kısalık Rahmet ve Rahimiyet ile ebediye dönüşür. Sakın dünya hayatı bizi aldatmasın.(bkz Lokman) 

Bu kısalıkta neler dillenmedi ki? Ralph Waldo Emerson hayatın 'karşı konulmaz yazgısının' doğru olduğu kabul etti. Kader için gerçektir dedi ama yine de bireyin öneminden ve kişiliğin gücünden bahsetti. Oysa biz Müslümanlar kadere inanalı ve zerre miktar iyilik ve zerre miktar kötülükten sorumlu olduğumuzu bileli 14 asır olmuştu. Medeniyet bize bu kısalıkta ne öğretebilirdi ki? Biz öğrenmedik, iman ettik.    

Bu asrın çocuklarına ise Allah'ın izni ile kader risalesindeki şu girişi okumak nasip oldu: 

Kader ve cüz-ü ihtiyarî, İslâmiyetin ve imanın nihayet hududunu gösteren, hâlî ve vicdanî bir imanın cüzlerindendir. Yoksa ilmî ve nazarî değillerdir. Yani, mü’min, herşeyi, hattâ fiilini, nefsini Cenâb-ı Hakka vere vere, tâ nihayette teklif ve mes’uliyetten kurtulmamak için, cüz-ü ihtiyarî önüne çıkıyor; ona “Mes’ul ve mükellefsin” der. Sonra, ondan sudur eden iyilikler ve kemâlâtla mağrur olmamak için, kader karşısına geliyor; der: “Haddini bil, yapan sen değilsin.”

O gün Emerson sadece bu girişi okusa düşünmekten vazgeçerdi. Çünkü hayat kısaydı. Lafı uzatmaya gerek yoktu. Bakınız devamında Emerson ne dedi: kaderin bizzat kendisinin sınırları olduğunu söyledi ve ekledi: Dünyayı hareket ettiren başka bir kuvvet var. Buna da 'güç' dedi. Düşüncenin vardığı son nokta: işin işinden çıkamadığında İSİM takmak. Neymiş efendim? Dünyayı hareket ettiren başka bir kuvvet varmış ve buna da GÜÇ demiş. Bu Yonan felsefesinin küllisi böyle. Mesela aramak bulmak değil mesele entellektüel seviyede laf karıştırmak. 

Siz de eğer zaten kısa olan hayatınızı benim gibi biraz daha kısaltmak isterseniz Emerson'a bir bakınız. Self-Reliance yazarı, Amerikan bireycilik etiğinin simgesi, transadantalizmin en muhim temsilcisi ölümden sonrası için acaba ne demiş? Yoksa o da kendisini sorgulamaktan ötesine geçememiş mi? 

Evet bir de bu 'sorgulama' meselesi vardır. 

Sorgulamak gerekiyor(muş). Düşünmenin olmazsa olmazıymış. Birileri bunu fena tekelleştirdi. Tek şekilleştirdi. Sadece bu kısalıktaki 'fasit sorgulamayı' kabullenmiyorum. Fasit: kötü, bozuk, arabozucu. 'Sorgulamadan' çok önce -çok çok önce gelenler var. Mesela kendini bilmek. Mesela teslim olmak. Hiç bir şey aklıma gelmiyorsa, mesela 'ibadet' etmek. Ebubekir gibi 'O dediyse doğrudur.' demek. Yani bu kadar basit. Ama insan kısalıkta zorluğu seviyor ve sorgulamak(?) istiyor. Malum bu arada dünyanın en çok sorgulayan Batı'sı/Batılısı dünyaya hep kan kusturdu. Ölüm getirdi. Bazen oluyor ki! hiç okumamayı sorgulamaya tercih ediyorum. Çünkü ben başkalarının düşündüklerini sorgulamak istemiyorum bilakis herkes kendince düşünmeli diyorum. Ya da şöyle sorayım? Sizce Platon düşündü mü? Yoksa sorguladı mı? Acaba Farabi hangisini tercih etti? 

İlla ki sorgulanacaksa 'hayatın kısalığı' sorgulansaydı.                    

Kısalık hep korkular getirdi, garip korkular biriktirdi. Bu korkuların bir kısmını MÖ 271'de Epikür ile bıraktım. Ona göre kendi seçimlerimiz doğrultusunda düşünmeliydik. Kaygısızlık ve mantığa verilen önem onun felsefesinin temellerini oluşturuyordu. Allah'a şükür bizde ise Nursi'nin veciz ifadesiyle; Tevekkül, esbâbı bütün bütün reddetmek değildir. Belki, esbâbı dest-i kudretin perdesi bilip riâyet ederek; esbâba teşebbüs ise, bir nevi duâ-i fiilî telâkkî ederek; müsebbebâtı yalnız Cenâb-ı Haktan istemek ve neticeleri Ondan bilmek ve Ona minnettar olmaktan ibârettir.” Üstad bu ifadesiyle adeta kaygıdan arınmış ve tevekküle bürünmüş mantıklı cümlesini tüm Epikürcülere hediye etmişti.

 Epikir'ün meşhur sözü ise:Ölümden korkmak bilge kişi için anlamsızdır, çünkü yaşadığımız sürece ölüm yoktur, ölüm geldiğinde ise artık biz yokuz. Aslında bir kelime dışında çok da farklı düşünmüyoruz. Bizde 'bilge' yerine 'imanlı' var. Sizce de öyle değil mi? Her şeyi bilemeyiz ama iman edebiliriz. Bak! bilgelik virüs için epey süredir uğraşıyor. Kahrolsun kör metaryalizm! Ne hayatları anlamsızlaştırdın. Oysa madde manasıyla maddeydi ve yaratılan her şey hikmetle doluydu. İnsana düşen sabırla, iradeyle ve küstah olmayan bir bilinçle hikmeti bulmaya veya en azından görmeye çalışmaktı. Hiç bir şey yapamasa hikmetin varlığına inanmaktı. Çünkü hayat kısaydı. 

 (devam edecek)   




 

2025 Açılış Konuşmam

 İnsan neyi özler? Sevgiyi, huzuru, barışı, başarıyı, umudu özler. Bunun en doğru yerlerinden birisi Siz sevgili çalışkan, dürüst ve güzel a...