11 Kasım 2018 Pazar

GÜNAH KOKUSU

Günah kokusu,
Cehennemin etten dokusu,
Ayna korkusu,
İsyan ile paklanma arzusu.

Çürümüş kalp kavurması,
Beynin bulantısı..
Çıktısı,
Bıçkısı.

Kendi nefesini tanıyamama,
Köşe bucak saklanma,

Örtme, örtünme,
Şeytani öykünme,
İnsani kamuflaja bürünme,
Lanet bataklığına sürünme,
Kendi eliyle ruhunu gömme.

İlk günahı diliyle tadar,
Bakışıyla bire bin katar,
Kulaklar keyfine bakar,
Düşüncedir 'bu kokuyu' saklar,
Son sevaplar da dayanamaz akar.

Menekşelerden kalkan kelebekler,
Cehenneme uçtu.
Koca bir orman,
Ardından bakakaldı.
Güneşin batışı titredi,
Toprak ilk defa ürktü.
Aylarca yağmur yağdı,
Rüzgar hiç dinmedi,
Günah kokusu geçmedi.






4 Kasım 2018 Pazar

HAYAT (1)


Hayat, yorumlayamadığımız henüz yorumlanmamış bir rüyadır. Birçok şeyi yaşadığımızı sanırız ama onların geçişini saniyelerle ifade ederiz. Bilim onu yorumlayamadı. İnanmak ona bir yere kadar anlam verdi. Ve onun için ‘masiva’ dedi. Ölmek için yaşadığımız doğru mudur? Evet, haklısın sonsuz bir hayat için geldik ve gideceğiz. Peki, hayatı acılaştıran bu ölüm korkusu nedir? Bu yarış nedir? Koca İnsanlık tarihi boyunca kaç kişi teslimiyet halindedir ki?

Savaştan uzak savaşı tartışanlar, açlıktan uzak riyazet arayanlar gibiyiz. Her şeyimizin olmasını isterken aynı zamanda aşkta faniliği, hayatta sonsuzluğu istiyoruz. Bu manada; her şeyi istemek başkalarına hiçbir şeyi bırakmak oluyor.  İstemekten öte adeta tüm varlığımızı geçenlere – geçeceklere vermek istiyoruz.

Başkalarından çalınanları paylaşmak gibi 3. Sınıf bir ‘paylaşma’ modası peydah oldu. Fazlalıkların 40ta 1’ini vermek gibi vicdani bir salınımı koruma subabı olarak şuurlarımıza taktık. İbadet: cezadan kurtulmak için yaptırılan periyodik muayene gibi algılanır oldu. Değiş tokuş aklımızı başımızdan aldı. Market reyonlarının önündeki kararsızlık neredeyse en büyük tercih – en esaslı demokratik hakkımız oldu. Lakin kasiyere vardığımızda sadece paramız kadar seçme ve seçilme hakkımız olduğunu yüzümüze vuruyorlar. 10 kuruşun yoksa poşetteki en son malzemeyi alamıyorsun. En çok değer verdiğimiz iki şey: kazanmak ve harcamak. 
Düşünmek yerini düşünüyor gibi yapmaya, inanmak yerini inanıyor gibi yapmaya bıraktı.

Hedonizm çağın yükselen hastalığı oldu. Lütfen bana birileri; hedonizmden uzak (ari) bir düşüncenin, siyasi bir topluluğun varlığından bahsetsin. Varsa böyle bir meşrepten veya akımdan bahsetsin.
Yansımalar dünyasında hem aynayı tutan, hem bakan, hem bakmakta olduğu şeyi yapan; hem de arsız ve fütursuzca aynaya gelen ışık olmak istedik. Merkeze kendi varlığımızı öylesine bencilce, hırçınca ve küstahça yerleştirdik ki! Adeta bizim dışımız yok oldu. Kendi ürettiklerini kendisi sanan, bu ürettiklerini tüketirken de aslında kendi benliğini yiyen bir insana dönüştük. Ne kadar tüketiyorsak, o kadar vardık.  

Oysa bir şeyin bir yaratıcıya bakan, bir kendisine bakan yönü vardır. Yani arının bir tarafı kendisine ve insanlara bakar, diğer tarafı Halıkına bakar. İnsanın bir kendisine bakan yönü bir de yaratıcına bakan yönü vardır. İnsan hayattaki neye bakarsa baksın; eğer bu dünyaya bakan anlamına bakarsa aldanır. Bu bağlamda; hayatın da kendi manasına(bu dünyaya bakan manasına) değil Allah’a bakan manasını görmek icap eder. Avrupa felsefesi ekser itibariyle hayatın kendi manasına baktığı için; tüm gücünü o yöne vermiştir. Kısmen ilmen terakki getirmiştir lakin manen hiçbir şey verememiştir. Verseydi barışı, özgürlüğü, zenginliği sadece kendisi için konuşmazdı. Kendisi gibi olmayanlara kan kusturmazdı. Ağzına doladığı medeniyet yalanını Orta Doğuda kusmazdı. Hayatı anlamlandırmada insana düşen niyet ve nazardır. Kişi niyetini iyi tutarsa kötülüğü iyiliğe, günahı sevaba, batılı hakikata dönüştürür. Yoksa nefsin ve nefsi tahrik edenlerin maskarası olur. Kendisini yukarıda mevzu bahis ettiğimiz: tüketimin, hedonizmin ve her türlü kandırmacanın sefil bir hizmetçisi olur. Kişinin neye nasıl baktığı çok önemlidir. Raftaki bir paket unu para ile alınan bir meta görmek ile Rahman ve Rahim olan Allah’ın kıymetli bir nimeti gibi görmek arasında Cennet ve Cehennem gibi fark vardır. Müslüman ne bir paket unu, ne ekmeği, ne unu, ne havayı, ne suyu, ne de hayatı manasız ve de Yaratıcından ayrı görmez-göremez. Hayatın mahiyetini arayan nazar, niyet ve hayatın hayatı verenle olan ezeli ve ebedi bağını müşahade etmelidir.  Evet Malik değiliz lakin kendimize Malik nazariyle bakıp; Malikimizin had ve hududunu bir nebze olsun anlarız. Ve ölüm hakdır. Her  insan ölüme doğru yaşar. Öyleyse insan aslında ölümü anlamadan hayatı anlayamaz. Beden bu dünyada yaşamayı keşf ederken, ruh da aynı şekilde ölümü keşf etmelidir. Hayatın gerçek tadını ancak ölümü, ölmenin amacını anlamaya çalışanlar idrak edebilir.

İnsanın bugün ruhunu sıkan, benliği daraltan etrafındaki nesnelerin, kurguların, sözlerin ve de uğraşların çokluğudur. Lakin bunlara mukabil insanın şahsına ‘teslimiyet’ gibi bir anahtar verilmiştir. Bu anahtar sadece dünyanın manasını değil aynı zamanda sonsuz bir hayatın muhtevasını da insanın şuuruna yakınlaştırır. İşte bu yüzden huzur hiçbir zaman pervasızca tüketmekte, daha çok tüketmek için daha çok çalışmakta olmamıştır.
Huzur yaptığın ve yapacağın işlerde O’nun rızasını aramakta olmuştur.

Sonuçta; ibadet ve ibadetin rükunları; zekat ve içeriği, hac ve değeri, oruç ve kıymeti ancak şuurlu bir teslimiyet ile yapılırsa netice verecektir.  Ve hayat yine de…. Belkide ….bir rüya olarak kalacaktır fakat en azından kabus olmayacaktır.

(devam edecek)
Turgay URGUR




3 Kasım 2018 Cumartesi

Muska (1)

Senden ruhuma muska,
Bedenime maske yaptım.
Günahlarımın ölü ikizini minnetine gömdüm.
İsmim, cismim mihnet vermesin diye,
Adımı mezarıma yazdırmadım.

Hayallerimi cami avlusuna,
Benliğimi kumar masasına koydum.
İkisini de alan,
Sen kimsin diye soran olmadı,
Sadece acıdılar.
Acındım.

Ve acınmak hepsinden de beterdi,
Ne de olsa....
İstememenin diğer adı,
Pişmanlığın kibarı,
Hiç olmasaydı demenin Türkçesi:
Acımaktı. 
Muskama baktım.

Mahut bir hüzün geldi aklıma,
Gülmekle çıkardım.


devamı gelecek.........

Turgay URGUR





27 Ekim 2018 Cumartesi

AGUŞ



Üşüdüğün şehre güneş doğuyor şimdi,
Çiçekler  yağıyor.
Sabah ezanıyla,
Gül  kokuları sokakları kaplıyor.
Köpekler susuyor,
Ayyaşlar utanıyor,
Rüzgar usul usul kayboluyor,
Al yıldız bayrağı görünce,
Yine melekler kıskanıyor.  
Doğru…Son halin yürekleri sızlatıyor,
Tekbirler, selalar ve dualar eşliğinde;
Bir ülke kıyama duruyor.
Seninle çaresizliğini,
Seninle acizliğini anlıyor.
İnsan olduğunu hatırlıyor.
UTANIYOR…..  

Hoyratça geçen zamana,
Arsız günahlara,
Düstursuz laflara,
Şana, şöhrete,
İsrafa,
Ve de şuursuzluğa bakıp
UTANIYOR.   

Üşüdüğün şehre güneş doğuyor şimdi,
Çiçekler  yağıyor.
Şirkler ve tövbeler beyni dövüyor,
Diller ve gözler birbirini yalanlıyor,
Ruh ve beden yer değiştiriyor,
Ve geceyi,
Ve sabahı,
Ve koskoca bir ülkeyi sessizlik kaplıyor,
Al yıldız bayrağı görünce,
Yine melekler kıskanıyor.  
Doğru…Son halin yürekleri sızlatıyor,
Tekbirler, selalar ve dualar eşliğinde;
Bir ülke kıyama duruyor.

TURGAY URGUR

4 Ekim 2018 Perşembe

Tasannû




Nedir? Yapmacık hareket, zorla bir şeyi daha iyi gösterme gayretidir. Günümüzün ruhi hastalıklarındandır. Tedavisi riyâyı ve zilleti bırakmaktır. Riyâ: Özü sözü bir olmamak, inandığı gibi hareket etmeyiş, gösteriş, iki yüzlülük. Zillet ise aşağılık, horluk, alçaklık manasındadır. Bu tür hastalıkların tedavisi zor gibi görünse de aslında gayet basittir. Çünkü insanın iradesindedir. Tedavi için besmele ile güne başlamak, salavat getirmek, niyeti her daim temiz tutmak gerekmektedir. İsrafı bırakmak, şükr etmek, başkalarına değil kendimize bakmamız gerekmektedir.  

turgayurgur

3 Ekim 2018 Çarşamba

EMANETÇİ 2


Batıya hayranlık dinsizlik ve deizm gibi akımlara neden oldu. Maddi terakki hayatın ana unsuru gibi kabul edildi. Madde geçici olduğu için kıymetsizdir. Kıymetsize güvenmek hayal kırıklığıdır. Madde hayatın özü ve içeriği değildir lakin ilerlemeden, akıldan ve teknolojiden uzak kalmak da Müslümanlık değildir. Geri kalmışlığı sürekli dış nedenlere bağlamak insanı mesuliyetten kurtarmıyor. İnsan iman ile en yüksek mevkilere çıkar. İmanın gereği dünya hayatını bir düzen ve medeniyet üzerine inşa etmekle ilişkilidir.


İnsanın maddesi ruhunun kıymeti ile değerlenir.

Ruh şuurlanınca Allah’a kul olduğunu anlar.

Kul olduğunu anlayınca insanda Allah’ın sıfatları ortaya çıkar. Bu ne de güzel bir haldir.


28 Eylül 2018 Cuma

Emanetçi - I






Dünya devirlere, yıl günlere, gün de saatlere bölününce; insan kendisini bu döngüde baki bir seyirci zannetti. Bitişe doğru ilerlerken sandı ki dünya genişleyecek. Biriktirdikçe sahip hatta malik olacağını hayal etti. Tûl-i emel yükünü yüklendi. (Tûl-i emel=boş arzular) Günümüzde bu boş arzular sanal dışa vurumlarla kendini gösteriyor. Tüm medya araçları ve özellikle de sosyal medya insanlar için gerçekle sanılanın yer değiştirdiği bir alan olmuştur. Artık mutlu olmak yok, mutlu hissetmek(facebook dili) var. Artık eğlenmek yok, eğleniyor hissetmek var. Yorulmak yok, yorgun hissetmek var. Bu sanılan dünyanın gerçek yaşantıya karşı bir üstünlüğü de oluşmuş durumda. Örneğin insanların arkadaş sayısı orada daha çok, hayatla ve/veya kendisiyle ilgili yaptığı yorumlar orada daha çok. 24 saat içinde sanala/sanılana verdiği zaman da çok. Ve insanlar farkında değil ama sanılan dünya için yapılan harcamalar daha çok. Çünkü sanılan dünyada bir şeyi paylaşmak için öncelikle onu kısa süreli de olsanız yaşamanız gerekiyor. Anlık paylaşım günün veya haftanın tamamını içine alıyor. Anlık paylaşım gerçeğin merkezi olurken diğer geri kalan zaman sanallaşıyor. Yani… Örneğin,  yemek yeme gibi en basit ve fıtri bir ihtiyaç bile bugün sanalın içindeki paylaşım koşullanmasının bir parçası oldu.  İnsanlar bulundukları yerden uzak bir yere giderek orada çok eğlenmiş hissediyor, bunu çözünürlüğü yüksek- internet bağlantılı bir telefonla paylaşıyor. En sondaki paylaşma isteği başlangıcından sonuna kadar tüm günün veya haftanın gizli tetikleyicisi oluyor. Anlık paylaşım için epey bir masraf gerekiyor. Herkesin çoğu şeye en azından bilgi veya görsel olarak ulaşabilmesi kalbin merkezinden dışa birçok menfez açıyor. İlgi, öncelik ve gereklilik ortadan kalkıp yerine zihni yorgunluk ve tatminsizlik yerleşiyor. Durum böyle olunca, insan asıl vazifesinden ve hayattaki ulvi gayesinden uzaklaşıyor. Elimizdeki bir telefonun bile en azından kendi kullanımımız için yarı özelliğini biliyoruz, bazıları sahip oldukları arabaların neredeyse tüm detaylarını biliyor. Tekeri patladığında değiştiriyor, motoru arızalandığında çözüm arıyor, algısını- vergisini kuruşu kuruşuna biliyor. Lakin… buraya dikkat! Aynı insan kendi içindeki karaciğeri, böbreği, beyni, kanını fonksiyonel ve içerik olarak bilmiyor. Maddeten bilmediği/bilmemesi maddi bir alemi, maddi getirileri ilgilendirir fakat insan kendisine verilenlerin manevi gerekçesini ve nihai amacını bilmiyorsa asıl problem orada olur. Düşünen, duygulanan, konuşan, hisseden, paylaşan bir insan sadece ve sadece 65-70 yaş ortalamayı tutturmak için yaratılmış olamaz. Evet bizler sanal dünyanın denekleri, boş arzuların maskarası değiliz. Bize emanet edilen ve Yüce Yaratıcıya dünyada iken az bir ücretle satmamız gereken bir hayatın sahibiyiz. İşimiz zor gibi görünse de aslında kolay çünkü bizlerin bize bizden fazla değer veren bir davetçisi var. Dünya hayatının Allah’ın isteği doğrultusunda nasıl yaşanacağını ve cennetin nasıl kazanılacağını anlatıyor. O Kişi âlemlerin nuru Hazreti Muhammettir.

Kalbin, Allah’ın isimleriyle dolmasına ihtiyacı vardır. Çünkü huzur sadece bundadır. Buna mukabil kalbin düşmanları da vardır. Kalp merkezinde O’ndan başkasını kabul etmez. Kalp tam manasıyla O’nun için var olduğunu anlarsa kişinin cismine gerçek manada ruh olur.  Kalbin hayal gibi bir hizmetçisi vardır. Eğer kalp istikamet bulursa hayal insanı alemden aleme gezdirir. Bu alemlerin rehberi O’dur. Rehbere olan aşk sanal paylaşımla gerçek olmaz. Namazla ilgili paylaşım namazın, doğrulukla ilgili paylaşım ahlakın, çalışkanlıkla ilgili paylaşım çalışkanlığın yerine geçemez.  Bu bağlamda haşir gerçekle sanalın ayrıştığı, semerelerin tasfiye edildiği yerdir. Cennet ve cehenneme mukabil tüm bu dünyadaki gerçeklik alemi ise sanılandan/sanaldan ayrıştırıldığında imtihan yerinden başka bir şey değildir. Bu imtihan süreciyle ile ilgili insanın üzerinde durması gereken hususlardan en önemlilerinden birisi kişinin en ufak günahını, kusurunu, tembelliğini bile küçümsememesidir. Çünkü her insan diğer insanlar gibi içinde bir alemi barındırır. Kendisini bu dünyanın merkezi kabul eder. Kalpteki en küçük şüphe bile insanın tüm evrene bakışını bozar ve çirkinleştirir. Baktığını göremez, gördüğünü anlamaz, anladığını sandığı ise asıl mana değildir. Kalpteki küçük şüphe zihnin muhakemesini ters yüz eder. Böyle bir insan gölgeyi gerçek sanır. Oysa gölge iradesiz, sessiz, hissiz ve etkisizdir. 2000 yıl önce mağaradaki gölgeler bugün en fazla sanallar/sanılanlar olarak hayatlarımıza girmiştir. Biz ne gölgeyi ne de gölgenin cismini arıyoruz. Benliğimizden, tÛl-i emellerimizden sıyrılıp kelebek misali güneşe uçmak ve orada yanmak istiyoruz. Emaneti Sahibine arınmış, tertemiz vermek istiyoruz.      

TURGAY URGUR

22 Eylül 2018 Cumartesi

NEŞTER

İlahi bir maharetti aşkın,
Yüreğim işte bundan şaşkın.
Bilmiyorum sabrım niye aşgın,
Hançerlerken gözümü bakışın.
İğnesiz, ipliksiz yüreğime nakşın,
İstesende ondan yok kaçışın.
Gayr-i ihtiyari sözlerim taşkın,
Çünkü ölüm fermanı her bir göz yaşın.

TURGAY URGUR

19 Ağustos 2018 Pazar

BYN 2



Sevmek güzel bir bakıştır,

Hal hatır sormaktır. Allah’ı anmaktır.

Sevmek ikramdır.

Bir çocuğun gönlünü almaktır. Allah’ı anmaktır.

Kendi kusurlarımızı görüp O’nun huzurunda hayretle ve muhabbetle eğilmektir.

Kuddüs ismine hürmeten bedenen, ahlaken temiz olmaktır. Münezzeh ve mualla olduğunu bilmektir.

Dünyanın esir hayatına mukabil bize verilecek olan sonsuz hayatın hayaline sarılıp Allah’a şükretmektir. Şükr etmek demek O’nun için verebilmektir. İhtiyaç sahiplerine para, moral, destek, bilgi verebilmektir. Sevmek almak değil verebilmektir.

Beş kuruş fayda vermeyen nakıs uğraşları terk edip güne besmele ve fatiha ile başlamaktır.  Böylece insan alemlerin rabbine medh ü sena etmiş olur.

Ancak Sana kulluk ederiz demektir. Allah’ı anmaktır.

En basit sorunlar insanı üzer, derde düşürür, onu zayıf bırakır. Borçlar, hastalıklar, ayrılıklar onu korkutur. İşte bu kadar acizliğin içinde sabah vaktinde Rabbinin huzurunda kendi çaresizliğini anlar ve dağlar büyüklüğünde engeller karşısında yüreğini sabırla doldurur. Sevmek sabretmektir. Sabahları Allah’ı anmaktır.

Buradan alınıp başka bir memlekete gideceğiz. Sevmek gidilecek yere hazırlanmaktır. Sevgili’ye sunulacak hediyeler hazırlamaktır. İsyankâr değil muti olmaktır. Bize hayatı veren elbette yine yanına alacaktır. Sevmek O’nun bu sevgisine layık olmaktır.

Büyük mahkemenin varlığını bile bile kusur, ayıp işlememektir. Kul hakkından uzak durup, zekatı hakkıyla vermektir. Allah için almak, Allah için vermektir.

Sevmek işimizi düzgün yapmaktır. Bütün yaratılmışlar insanın emrine verilmiş iken, O’nun bu rahmetine, rahimiyetine mukabil işlerimizi düzgün yapmaktır. Yaparken O’nu anmaktır. Bismillah demektir. O’nun rızası yoksa yapmamaktır. O’nun rızasının dışında iş yapanlardan olmamaktır.

Sevmek bayramda bir olmaktır, sevmek kurbanı O’nun rızası için kesmektir. Çocukları sevindirirken kesenin ağzını açmaktır. Zengin ölmemek, varlığı O’nun rızasına harcamaktır.

Bayramınız kutlu olsun…..

Turgay URGUR

16 Ağustos 2018 Perşembe

BYN 1 / TURGAY URGUR


Ünlü futbolcuların aldıkları paraları çok görmeyin. Onlar çocukluktan itibaren topla birlikte hayallerinin peşinden koşanlardır. Sahada her tekmede biraz daha ileriye giden top her seferinde gerçekleşmiş hayali bir öteye atar. Yaptıkları iş değil aşktır. Aşkları için hayatlarının en mükemmel çağını verirler.  Bu manada belki de işleri için en fazla mesaiyi harcayan onlardır. Ter dökmek onların yaptıkları işin en zevkli kısımlarındandır. Riski hayatlarının daha ilk başlarında onlar alırlar. Sakat kalmak, hiç bilinmemek, iyi bir kulüpte oynamamak onların aldıkları en önemli risklerdendir. 40 yaşında bile olsalar hem kazandıklarında hem de kazanamayınca en masum gözyaşlarını onlar dökerler. Takım, ekip ruhunun ne olduğunu en iyi bilenlerdendirler.  Gol atınca sevinç onlara yakıştığı gibi, ilginçtir sahada kızdırıldıklarında tüm stad onlarla birlikte kızar. Tüm dünyada milyonları aynı anda ayağa kaldıran kaç kişi vardır ki?





2025 Açılış Konuşmam

 İnsan neyi özler? Sevgiyi, huzuru, barışı, başarıyı, umudu özler. Bunun en doğru yerlerinden birisi Siz sevgili çalışkan, dürüst ve güzel a...