23 Ağustos 2016 Salı

15 Temmuz GERÇEĞİ


15 Temmuz Türk insanının Peygamber Efendimize olan muhabbetinin ve hasretinin dışa vuruşudur,
Mübarek Ramazan ayını ibadetle geçirmiş bir Milletin orucunu şehadetle açma isteğinin vaktidir,
Helal lokma ve sade yaşam anlayışı ile hayatını geçirmeye razı insanların kulluklarının yansımasıdır,
Her türlü iç ve dış düşmana karşı gösterilen vatan, bayrak ve özgürlük sevdasının dik duruşudur.

İçini boşalttıklarını sandıkları gençliğimizin Allah tarafından nasıl korunduğunun ispatıdır. (Çünkü böyle bir tepkiyi dünya beklemiyordu.)

İstanbul, Ankara ve tüm diğer büyük illerin Anadolu’dan ve Anadolu’nun en ücra köyünden farkının olmadığının aleni delilidir.

Türk genci, kadını, ihtirayı ve ne mutlu ki çocuğunun aynı mayaya, imana, cesarete sahip olduğunun göstergesidir.

Facebook, twitter vd tüm zavazingolarla gençliğimizi bozamadıklarının kanıtıdır.

Fatih ruhunun, Alparslan yüreğinin, Hamza cesaretinin, Ebu Bekir sadakatinin ve Peygamber Efendimize olan bağlılığın; yaşadığının ve yaşatıldığının bizzat ölümle-ölmekle- ölebilmekle tüm dünyaya gösterilmesidir.

El-hasılı 15 Temmuz Türk Müslümanlarının Allah’a olan iman, tevekkül ve güvenlerinin tezahürüdür.

İsyansız bir sahiplenme,
İtidalli bir muharebe,
Sabırlı bir azim mücadele,
Mütebessim bir şehadet,
Vakur bir emanet,
Ve Allah için vazifenin yerine getirilmesidir.

15 Temmuz Türkiye Cumhuriyetimizin yeniden zaferle kükreyişidir. 

15 Temmuz tüm çocuklarımıza, gençliğimize Çanakkale, Bosna ve Kurtuluş savaşımız gibi anlatılmalıdır.

Allah tüm şehit ve gazilerimizden razı olsun.

  

16 Temmuz 2016 Cumartesi

Tiyatrocular(?)


Yakalananlar, polisimizi ve vatandaşımızı şehit edenler biz tiyatrocuyuz mu demişler? Veya öldürülenlerin üzerlerinden oynamaları gereken oyunun sufleleri mi çıkmış? Artı bu yakalanan yaklaşık 2500 kişi biz sadece Tayyip Erdoğan’ın değil, aynı zamanda Binali Yıldırım’ın, Hulusi Akar’ın paralı figüranları mıyız demişler? Bu oyunda (size göre tiyatroda) gerekirse gebeririz mi demişler?

Evet size göre demişler. Çünkü bunlar başkanlık içinmiş, seçim içinmiş, oy içinmiş vs vs.

Yahu hala anlamadınız mı? Millet zaten Başkanını çoktan seçti. Seçeli 15 sene oldu.

Bakınız ve birden benden dinleyiniz. Sayın Hulusi Akar’ı alıp götürdüler ama ikna edemediler. Öldürmeyi ise göze alamadılar. Külliyenin kenarını bombaladılar ama Külliyeyi vurmaya cesaret edemediler. Çünkü bu şerefsizler Türk Halkının sabrını gayet iyi biliyor.

Hiç kimse, (yakalanan 2500 ve bir o kadarı ve yaklaşık 10 misli sinmiş olanı) hiçbir Devlet adamı için kendisini ateşe atmaz. 

Ama vatansever insanlar bu ülke için gerekirse canını verir.  

Söz değil, lafın hülasası budur.

Allah masum insanlarımızı öldüren bu şerefsizlerin belasını versin.  


29 Haziran 2016 Çarşamba

HASBİHAL



Neyi okudum, nerde okudum?
Neyi okudum, nerden okudum?
O’nu anlatan 3 müellifi,
Kitabı, Resulü ve Kâinatı buldum.
Gayrısını har gördüm,
Bu âlemi ruhuma dar gördüm,
İçimde az da olsa;
Günahtan hicap eden ar gördüm.
Ölümü bitiş değil,
Hiç bitmeyecek bir âleme kapı gördüm.
O kapıya varmadan,

Edep, iman ve irade dilendim. 

turgay urgur

Terör


Tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum.

Keşke ülkemde bu tür felaketlerin hiç sömürüsü yapılmasa ve ihmali olanlar varsa cezalandırılsa…. En güzeli de güvelik sistemlerimiz teröre asla geçit vermese…..

Ağır bir dönemden geçiyoruz. Ramazan ayı gibi mübarek bir ayda bazı evlere ateşlerin düşmesi hepimizi üzüyor.

Acıları kelimelere dökmek en zorudur. Ne şehitlerimizi ne de trafik kazalarında ölenlerimizi başka konularda yazdığımız kelimelerle kolaydan anlatamayız. Çünkü işin içinde olmak ve olmamak vardır. İşin içinde insanın canı vardır. Ki! o canlar Allah tarafından insana verilmiştir ve ancak O alabilir. Bu tür acılar geride kalanlarla ölene kadar devam eden acılardır.

Bilimsel tedbirlere ihtiyacımız var. Silah ve savunma sanayimiz çok güçlü olmalıdır. İstihbarat sistemlerimiz geliştirilmelidir.

Duaya ihtiyacımız var. Duamız olmazsa hiç önemimiz yok. Türk Milleti olarak hep birlikte dua şuurunu yakalamalıyız.

Kenetlenmeye ihtiyacımız var. Milli menfaatlerde ön-koşulsuz birleşmeliyiz.

İsrafı, bize yakışmayan eğlence türünü ve her türlü haramı terk etmeye ihtiyacımız var.

Tabularımızı yıkmaya, gruplaşmaları bırakmaya ihtiyacımız var.

Hepimizin birey olarak kulluğumuzu, bireyselliğimizi, irademizi ve benliğimizi sağlam bir temel üzerine inşa etmeye ihtiyacımız var.


Allah birliğimizi, dirliğimizi korusun. 

27 Haziran 2016 Pazartesi

Öğretmenler Mankurtlaştılırıyor. (1)


(Yaklaşık 10 seriden oluşacak bu yazı dizisindeki tüm olaylar hayal ürünüdür. Metaforik  ilkel bir zamanın eğitim sistemi anlatılmaktadır. Başarısızlığı, bilgi-üretememeyi, gelişmiş-medeni bir toplum için bir şey yapamamayı dış etkenlere bağladığınız sürece keyifle okunabilecek bir yapıdadır. Yani kısaca; üzerinize almadığınız takdirde her şey yolundadır. Zaten bu yazıda geçen öğretmenler öleli yaklaşık 700 yıl olmuş, yazıda geçen öğrenciler de elin(gavurun) evladıdır. Anlaşılacağı üzere ne sahiplenmeye  ne de üzülmeye gerek vardır. Literatürde ‘vicdan muhasebesi’ denilen mefhum da henüz yoktur. )

Ortaçağ Avrupa’sındayız. İnsanlar mevkilere bilgileriyle değil siyasi ve vb yakınlıklarıyla geliyor. Güncel tabirle yalakalık yapıyor, ‘abiciğim-abiciğim’ söylemi geliştiriyor. Kimsenin ‘işi ehline vermek’ gibi bir derdi yok. Kimse toplumun ahlaki paçozluğundan, bilimden uzaklığından rahatsızlık duymuyor. Çünkü yaşamı idame ettirmek adi bir akıl oyunu üzerine kurgulanıyor.  

Ve böyle bir zamanda ‘Ütopya’ isimli bir gazetede; yazarın birisi, özgürlükten, sanattan, bilimden, görgüden bahsediyor. İnsanlar henüz yasak olan bu gazeteyi büyük bir zevkle gizli gizli okuyor. Gazete çok hoşuna gidiyor çünkü insanların içinde bu konulara karşı müthiş bir istek var. Lakin kimse bunları konuşmaya, anlatmaya cesaret edemiyor.  Bu zamanlarda köylünün birisi ‘Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın.’ Diyor . Ve bu söz darb-ı mesele dönüşüyor.

Bu yazarın eğitim hakkında yazmış olduğu bir makale yüzyıllar sonra antik bir şehir kazısında bulunuyor.

Yazı güncel bir dile çevriliyor. Yazar bu yazının 4 duvarı ayna olan bir oda da okunması gerektiğini söyledikten sonra söze başlıyor…..

3-4 veya 300-500 talebe fark etmez. Eğitimin koordinasyonunu doğru adamlara verin. Ne Üniversite eğitimi almış hocalarınızı ne de ülkenizin geleceği olan evlatlarınızı  egosu tavan yapmış, Milli ve manevi değerleri olmayan insanlara emanet etmeyin. Eğer bu hataya düşerseniz; o kadar laf salatası, adamsendecilik,  türlü lafazanlık ve şekilcilik sizi kurtarmaz.  


Ayırıma, kötü davranışa, boş laflara maruz bırakılmış eğitimciler öğrencilerine adaleti, iyiliği ve bilimi anlatamaz. 

Turgay URGUR

23 Haziran 2016 Perşembe

Ölenlerin arkasından

Vefat edenlerin arkasından kötü konuşmayalım. Bilittifak bu dinin ve insanlığın bir gereğidir. Velev ki kötü olsalar bile. Velev ki iyi işler yapmamış olsalar bile…. Vesaire vesaire.

Peki güzel de…

Sağların önünden kötü konuşalım mı? Türkiye’de halen daha bem-beyaz Türkler tarafından siyasi tercihi ile, kıyafeti ile, düşüncesi ile kötü söze ve dışlanmaya maruz kalan insanlar var. Ki! bu insanların da en az onları eleştirenler kadar (ve bazılarında daha çok) vatan sevgisi var.

Böyle bir aydın(?) baskısı yok mu? Var. Nereden biliyoruz. Gazete köşelerinden, bir kısım medyadan, ülkeye faydası olmayan eylemlerden biliyoruz.

Lise gençlerini tahrik etmeye çalışmak bu ülkeye ne getirir? Bu tür tahriklerin zamanında götürdüklerini herkes biliyor.

İki de bir Anadolu insanının oyunu geçersiz görmeye çalışmak ne getirir? Eğitim ve medeniyet; üreten ve çoğu kendi halinde yaşayan insanları küçümsemek midir? Hani köylü milletin efendisiydi?

Asıl mesele şudur dostlar… Türkiye’de son 15-20 yılda çok şey değişti. Sermaye el değiştirdi ve büyük bir ivmeyle el değiştiriyor. Anadolu insanı ve Milli İrade yönetime talip ve rakibi yok. Okuyan, düşünen ve ülkesi için samimi bir şekilde çalışan insanlar Milli menfaatlerde birleşiyor. Ve son olarak bugün oyunu efendice verip, sadece seçimden seçime konuşan bu kesim hem Ortadoğu’da hem de Avrupa’da olup biteni daha iyi okuyor.

Kısa keselim…. Daha çok işimiz var.


Selam ile.   

Titre


Güneş batışında yanında yoksam,
Sabah uyandığında sesimi duymuyorsan,
Bir nefeslik mesafede değilsem,
Gözlerin gözlerime değmiyorsa,

Titre. 

16 Haziran 2016 Perşembe

Cemaat ile Post- Prutanizm


1990’ lardan sonra Amerika’nın prutanizm tarihi ‘the cemaat’ ile tekrar başlatıldı. Rusya dağılmıştı ve Türki Cumhuriyetlerin güçlenmesi dünyadaki dengelerin değişeceği izlenimi oluşturdu. Cemaat ev sohbetlerinde ‘US ekstra 50 yıl daha yaşarsa bunun da cemaat sayesinde olacağı düşüncesi’ konuşulmaktaydı. 2000’li yıllarda hızlı bir şekilde Türkiye’deki cemaatin zinde gençleri Amerika’ya gönderildi. Yapılacak olan işlem basitti; aynen Türkiye’de olduğu gibi orada da eğitim temelli yerleşme yapılacaktı.

Puritanizm İngiliz kilise yapısını Roma uygulamalarından arındırmayı hedefliyordu. Benzer şekilde ‘the cemaat’ Peygamber Efendimiz zamanlı söylemler ile hem yurt içinde hem de dışarıda sistematik ve gizli bir akıncılık yürütüyordu. Rahmetli Erbakan’ın ‘the cemaatin’ katılmadığı iftar davetinde ‘the cemaatin’ kendisini Türkiye’deki diğer dini gruplardan ayrı tuttuğunu görmekteyiz. Bu davranış sonradan cemaatin 28 Şubat öncesi varlığını koruma ön-görüsü olarak anlatılacaktı. Ki! 28 Şubatta diğer dini gruplar ciddi manada sopayı yerken, bu süreçten en az zararla ‘the cemaat’ çıkmıştı. Methiyeli Mektuplar vd. herkesin malumu..... tekrar bahse gerek yok.    

Puritanizm İngiltere de sınırlandırılmaya çalışılınca; düşünce Hollanda’ya, Kuzey Amerika’daki yeni İngiltere’ye, İrlanda’ya ve Cambridge Üniversitesinin kolejlerine taşındı. Bu, özellikle cemaatin Amerika’ya hicret dalgasıyla paraleldir. Puritanizmde kolonicilik ile Yeni İngiltere’nin dinsel, entelektüel ve sosyal alt yapısı oluşacaktı. ‘Para ve din’ adeta birbirinin tamamlayıcısıydı. Puritanlar okur-yazar ve önceki Amerika göçlerinden farklı olarak aile formatları şeklindeydi.  İşin daha da ilginci puritazimdeki  millennializm [(a) kıyametten önceki bin yıllık barış ve esenlik dönemine inanış, (b) ideal topluma inanış.)] ile cemaatin hoşgörü ve diyalog mottosu en bariz paralelliği oluşturmaktadır. Millennializm de buna hatta golden age (altın çağ) denir. ABD dış işleri 'the cemaati' demeciyle destekledi. Çünkü Türkiye'deki önümüzdeki 15-20 yıl için yine siyasal ve ekonominin beyin gücü olarak kendilerine yakın olarak 'the cemaati' görüyor. Görüyor çünkü cemaatin sadece Avrupa ve ABD'de değil tüm dünyada yayılabilme potansiyeli var. Bu saatten sonra kimse dünyada Hristiyan Misyonerliği ile reklam yapamaz. Çünkü Orta-Doğuda katledilen çocuklar tüm dünyada biliniyor. Yani inanan ve inanmayan savaşı her zamankinden çok daha aleni. Bu katledilen çocuklar için her hangi bir beddua duyar mıyız? Kesinlikle 'hayır'.  


Peki bugün Amerika’ya taşınmış ‘the cemaatin’ Türkiye’ye bakışı nasıldır? Bu bakış aslında Amerika’nın tüm dünyaya bakışıyla aynıdır. 17 Aralık’tan sonra Gülen istisna ile bir iki cümlenin üzerinde durdu: ‘Avrupalılar ve Amerikalılar anti-demokratik davranışlardan hoşlanmazlardı.’ Bu söylem ‘the cemaatin’ genç puritanlarına da söylettirildi. Söylettiriliyor. Türkiye bölgede eğer ‘kendi’ huzurunu istiyorsa ‘big brother’ın sözünden kesinlikle çıkmamalıydı. Kendi huzuru da yine öncelikle ekonomisiyle ilintiliydi. Yani İran ile domates-mandalina ticareti yapabilir ama altın-doğalgaz ticareti yapamazdı. Cemaatin en derin bilinçaltında ise Türkiye bu tür eylemler için henüz çok küçüktü. Şu anda kimin dediği oluyor? Tabi ki ABD ve İsrail’in. Bu zaten cemaatin hep söylediğiydi. Henüz Hudeybiye’nin ilk çeyreğindeydik. Cemaat dünyadaki varlığı için Türkiye’deki itibarını çoktan gözden çıkardı. Büyükleri yanında görürse Ak parti iktidarının hiç önemi yoktu. Şimdi ne bekleniyor? Tayyip Erdoğan’ın gitmesi. O giderse cemaat ile mücadele bitecek. Yeni kim gelirse gelsin yeniden ABD ve İsrail’in çalışma şekline bağlılığını gösterecek. Hülasa ne olacaksa çok kontrollü ve kitabına uygun olmalıydı. 

15 Haziran 2016 Çarşamba

Güneş


(cotonuma)

Bir sabah seninle doğdum,
Doya doya sana baktım.
İçime umutlar saldın,
Güne gülümsedim.
Aynada, çiçekte, karanlık odamda
Seni gördüm.
Her gün, her sabah
Hep vardın. Hep varsın.  
İyi ki varsın.


Turgay URGUR

ORUÇ


Kaç Ramazan daha görürüz? Oruçlu olarak kaç rekat daha namaz kılarız? Bu aylarda içimizde zirvelere çıkan yardımseverlik niyetiyle kaç kişiye daha iyilik yaparız? Güneşin doğuşunu kaç kere daha görürüz?

Soruları arttırmak hem çok kolay hem de çok zor. Çok kolay çünkü bunlar bizim arzularımız, çok zor çünkü bitmek bilmeyen uzun bir liste bizi bekliyor. Hülasa; zaman kısıtlı ama istekler sonsuz ve sonsuzluk kadar uzun.

Ey acizliğimi ve çaresizliğimi de bizden iyi bilen Rabbimiz. Dünya sarhoşluğu ile bizleri sonsuz hayatı ziyan etmekten koru. Bir an olsun duralım, kendimize gelelim ve şu dünya hayatını Sana layık bir şekilde geçirelim.


Turgay URGUR

2025 Açılış Konuşmam

 İnsan neyi özler? Sevgiyi, huzuru, barışı, başarıyı, umudu özler. Bunun en doğru yerlerinden birisi Siz sevgili çalışkan, dürüst ve güzel a...