16 Haziran 2016 Perşembe

Cemaat ile Post- Prutanizm


1990’ lardan sonra Amerika’nın prutanizm tarihi ‘the cemaat’ ile tekrar başlatıldı. Rusya dağılmıştı ve Türki Cumhuriyetlerin güçlenmesi dünyadaki dengelerin değişeceği izlenimi oluşturdu. Cemaat ev sohbetlerinde ‘US ekstra 50 yıl daha yaşarsa bunun da cemaat sayesinde olacağı düşüncesi’ konuşulmaktaydı. 2000’li yıllarda hızlı bir şekilde Türkiye’deki cemaatin zinde gençleri Amerika’ya gönderildi. Yapılacak olan işlem basitti; aynen Türkiye’de olduğu gibi orada da eğitim temelli yerleşme yapılacaktı.

Puritanizm İngiliz kilise yapısını Roma uygulamalarından arındırmayı hedefliyordu. Benzer şekilde ‘the cemaat’ Peygamber Efendimiz zamanlı söylemler ile hem yurt içinde hem de dışarıda sistematik ve gizli bir akıncılık yürütüyordu. Rahmetli Erbakan’ın ‘the cemaatin’ katılmadığı iftar davetinde ‘the cemaatin’ kendisini Türkiye’deki diğer dini gruplardan ayrı tuttuğunu görmekteyiz. Bu davranış sonradan cemaatin 28 Şubat öncesi varlığını koruma ön-görüsü olarak anlatılacaktı. Ki! 28 Şubatta diğer dini gruplar ciddi manada sopayı yerken, bu süreçten en az zararla ‘the cemaat’ çıkmıştı. Methiyeli Mektuplar vd. herkesin malumu..... tekrar bahse gerek yok.    

Puritanizm İngiltere de sınırlandırılmaya çalışılınca; düşünce Hollanda’ya, Kuzey Amerika’daki yeni İngiltere’ye, İrlanda’ya ve Cambridge Üniversitesinin kolejlerine taşındı. Bu, özellikle cemaatin Amerika’ya hicret dalgasıyla paraleldir. Puritanizmde kolonicilik ile Yeni İngiltere’nin dinsel, entelektüel ve sosyal alt yapısı oluşacaktı. ‘Para ve din’ adeta birbirinin tamamlayıcısıydı. Puritanlar okur-yazar ve önceki Amerika göçlerinden farklı olarak aile formatları şeklindeydi.  İşin daha da ilginci puritazimdeki  millennializm [(a) kıyametten önceki bin yıllık barış ve esenlik dönemine inanış, (b) ideal topluma inanış.)] ile cemaatin hoşgörü ve diyalog mottosu en bariz paralelliği oluşturmaktadır. Millennializm de buna hatta golden age (altın çağ) denir. ABD dış işleri 'the cemaati' demeciyle destekledi. Çünkü Türkiye'deki önümüzdeki 15-20 yıl için yine siyasal ve ekonominin beyin gücü olarak kendilerine yakın olarak 'the cemaati' görüyor. Görüyor çünkü cemaatin sadece Avrupa ve ABD'de değil tüm dünyada yayılabilme potansiyeli var. Bu saatten sonra kimse dünyada Hristiyan Misyonerliği ile reklam yapamaz. Çünkü Orta-Doğuda katledilen çocuklar tüm dünyada biliniyor. Yani inanan ve inanmayan savaşı her zamankinden çok daha aleni. Bu katledilen çocuklar için her hangi bir beddua duyar mıyız? Kesinlikle 'hayır'. Hdp'ye ve CHP'ye oy isteyen bir gruptan böyle bir şey beklenemez. 


Peki bugün Amerika’ya taşınmış ‘the cemaatin’ Türkiye’ye bakışı nasıldır? Bu bakış aslında Amerika’nın tüm dünyaya bakışıyla aynıdır. 17 Aralık’tan sonra Gülen istisna ile bir iki cümlenin üzerinde durdu: ‘Avrupalılar ve Amerikalılar anti-demokratik davranışlardan hoşlanmazlardı.’ Bu söylem ‘the cemaatin’ genç puritanlarına da söylettirildi. Söylettiriliyor. Türkiye bölgede eğer ‘kendi’ huzurunu istiyorsa ‘big brother’ın sözünden kesinlikle çıkmamalıydı. Kendi huzuru da yine öncelikle ekonomisiyle ilintiliydi. Yani İran ile domates-mandalina ticareti yapabilir ama altın-doğalgaz ticareti yapamazdı. Cemaatin en derin bilinçaltında ise Türkiye bu tür eylemler için henüz çok küçüktü. Şu anda kimin dediği oluyor? Tabi ki ABD ve İsrail’in. Bu zaten cemaatin hep söylediğiydi. Henüz Hudeybiye’nin ilk çeyreğindeydik. Cemaat dünyadaki varlığı için Türkiye’deki itibarını çoktan gözden çıkardı. Büyükleri yanında görürse Ak parti iktidarının hiç önemi yoktu. Şimdi ne bekleniyor? Tayyip Erdoğan’ın gitmesi. O giderse cemaat ile mücadele bitecek. Yeni kim gelirse gelsin yeniden ABD ve İsrail’in çalışma şekline bağlılığını gösterecek. Hülasa ne olacaksa çok kontrollü ve kitabına uygun olmalıydı. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ANAHTAR GENÇLERİMİZDE

       Gençler, öğrencilerimiz, çocuklarımız şüphesiz hepimiz için en büyük değere sahip. Şehirlerimizi, sokaklarımızı, çarşılarımızı, okull...