18 Haziran 2012 Pazartesi

Hasbihal 10


Sensiz günlerimi arıyorum,
Bir ben olduğum zamanları yıllardan soruyorum.
Ne bir cevap ne de bir teselli buluyorum.
Ansızın seni sevip,
Umutla bekleyişlerimi,
Her şeyin sen olduğu geçmişi ‘şimdiden’ soruyorum.

İşin gerçeği; korkuyorum.
Sensiz ölmekten korkuyorum.
Anlaşılmamaktan, bilinmemekten,
Sevilmemekten korkuyorum.

Yolunu kaybetmiş, aç bir çocuğum.
Bu karanlıkta yalnız kalmaktan,
Unutulup gitmekten korkuyorum.

Turgay Urgur

16 Haziran 2012 Cumartesi

Yitik Sevda 4

Yitik Sevda 4
Suratına kapılar kapanır,
Bir selam çok görülür.
Aşkın, sevginin ötesinde;
Vefa da anlamını yitirir,
Kısacası bir gönül sayfası daha kapanır.

Bir hayale kaç yıl inanılır?
Bu bir rüya,
‘Cenneti’ gördüm desem kim inanır?
Anlat deseler, kelimeler mi bulunur?
Gah hüzünle, gah sevinçle uyanılır. 

Beklemek tükenmek olursa,
Kavuşmak her geçen gün uzak olursa,
Okusan, yazsan, yırtsan ne olur?
Kafiye ve anlamdan kırılsan,
Baştan sona her kelimen seçilmiş olsa ne olur?
Okuyan kendinden geçse,
Her hecede kendini bulsa ne olur?

Bir imkânsız aşkı kelimeler yaratsa,
Her yazılan hecesi gerçek olsa,
Karşında bir hayal varken,
İçindeki gerçek olsa ne olur?

Bu saatten sonra anlaşılsam ne olur?
Mesela ‘ben geldim’ desen ne olur?
Ya da işi abartsak: “Seni seviyorum.” diye sarılsan ne olur?
Gözlerime baksan,
Gözbebeklerimde: Yani Cehennemin içinde,
‘Cenneti’ görsen.
Demek istiyorum ki:
Kendini görsen ne olur?
Sus !
Sus ! Allah Aşkına.
Bu bir yitik sevda.

T.Urgur

17 Nisan 2012 Salı

Kendime 5


Yokluktan varlığa,
Bir çizgiden ibaret aşkımız.
Ahu dudakların gözümün önünde,
Duvarlarda senin adın.
Hadi silsene. Kolaysa silsene.
Bir mazi, senli benli, yaşandı.
Yaşanmadı mı? Hadi söylesene.
Ellerim tanık, gözlerin tanık, geceler tanık.
Nasıl inanırsın bittiğine?
Nasıl yok dersin?
Kıskanırdı tüm aşıklar,
Üç gün ayrı kalmıştık, kahrolmuştuk.
Olmadık mı? Hadi yalan desene.

Turgay urgur

12 Nisan 2012 Perşembe

Yitik Sevda 3


Beni en çok sen ağlatmadın mı?
Unutma ! Bu aşka anlam veremeyip,
Bekleten sensin,
Yazdıran, çizdiren, kahreden sensin.
Bu zamanda aşk adamı olmak,
Ağır gelir bilirim.
Sıradanlık, ucuzluk ve basitlik,
>Hem karakterleri hem de sözleri,
Ele geçirmiştir bilirim.
Bu zamanda aşk: kimsenin inanmadığı,
Tarif edemediğidir bilirim.
Seni seviyorum diyerek başlamak,
Ardından her şeyi göze almak,
Baştan sona yürek ister çok iyi bilirim.
Offff offff !
Yıllar geri gelmeyecek, zaman durmayacak.
Ağlasanda, ne kadar pişman olsanda hiçbir şey değişmeyecek.
Çünkü bu bir yitik sevda, yaşanmamış bir sevda.
Zamanında kıymeti bilinmemiş,
Tüketilmiş, en önemlisi de anlaşılmamış bir sevda.
Daha da önemlisi bir sevenin olduğu,
Karşılık görmemiş,
En önemlisi de anlaşılmamış bir sevda.
 Offff offf !
Gece ile gündüzü karıştırmak nedir bilirim,
Yolunu şaşırmak,
Çıkmaz sokaklarda sıkışıp kalmak,
Yorgunluktan artık yürüyememek,
Çaresizlikten çöküp kalmak nedir iyi bilirim.
Akşam vakti sokaklarda üşümek,
Yağmurda ıslanıp bir güzel şifayı bulmak,
Gidecek yerin olsa da sokaktan çıkamamak,
Bir ileri bir geri vakit geçirmek nedir bilirim.
Aşk bu mu? Sevda bu mu?
Diye diye düşüncenin maskarası olmak,
Bir hayale iki sevgili bulmak,
Önce yazmak, sonra okumak, en sonunda da yırtmak nedir bilirim.
Kimse yokken susmak, herkes varken bağırmak,
Ama hepsini içinden yaşamak nedir senden çok iyi bilirim.
Mutsuz iken mutlu görünmek,
El âleme gülücük dağıtmak,
Ne kadar gözyaşı varsa içine akıtmak,
Sonrada etten bir heykel olmak nedir en iyi ben bilirim. 
“Daha neler mi ?” bilirim.
Ömrün yarısı seni beklemek nedir çok iyi bilirim,
Diğer yarısı ölümü beklemek onu da öğrenirim.
Her şeyi istemek, ardından hiçbir şeye razı olmak nedir?
Rüyaları gerçek sanmak,
Ama gerçeklere bir türlü inanamamak,
Kahretmek, başını duvarlara vurmak,
En sonunda hatayı yine kendimde bulmak nedir,
Herhalde en iyi ben bilirim.
Turgay Urgur  


25 Mart 2012 Pazar

kendim için 3


Tanıdın mı?
Almadığın gülleri kuruttum, şimdi avuçlarımda toz oldular. Tanıdın mı?
Çok sevdiğin yazım defterlerde unutuldu gitti,
Gönderdiğim mektuplar çoktan kayboldu,
Yıllar geçti.
Bu ilk resmindi, tanıdın mı?
Şimdilerde…..
Defalarca dinlediğimiz şarkıları, dizlerimde yattığın geceleri, şehir uyuduğu zamanlarda boş sokaklarda koşuşturmalarımızı, yağmurlu bir akşamüzeri sırılsıklam oluşumuzu, bir kış günü ağaçların arasında seni arayışımı, kaçamak pazarlarımızı anıyorum. Arıyorum. Yaşadıklarımız ve yaşayamadıklarımız hepsini anıyorum, hepsini arıyorum.
Bu sana aldığım ilk hediyeydi, tanıdın mı?
En damar şarkılarda kaybolurdum, çığlıklarla uyanırdım. Esrar gibi içime çekerdim seni, yok seni değil sensizliği. Sensizliği. Kendimden geçerdim, sonra ayılırdım senle. Senle değil yine hayalinle. “Böyle bitemez.” derdim. Ölmek isterdim yine senle yok senle değil hayalinle. Çünkü o severdi beni, sen değil. Sadece hayalin anlardı beni. Hep o dinlerdi. Çünkü o uyumaz, yorulmaz ve bıkmazdı.  
Seninle değil hayalinle ağlardım ben. Bir gerçek beden, bir yalan beden.
Bu ilk şiirimdi, tanıdın mı?
Kimse anlamaz, kimse bilemez, kimse göremezdi. Çünkü senin varlığın hep içimdeydi. Hep benimleydi. Kıskanırdım kimseye bildirmezdim çünkü korkardım. Kaybetmekten korkardım.
turgay

16 Mart 2012 Cuma

kendim için 2

Yağmur (kendim için üstüne alma)
Hey gidi günler! Ben severken sen nasıldın? Yağmur mu dedin? Yoksa sen anlık çisilti mi sandın?
Eski şarkıları dinlerken ve çoğu zaman kalbimi dinlerken veya seninle o parkta otururken şimdi yine maziyi düşünürken nedense içimden bir türlü çıkamazken her zaman seni hayalimdeki halinle severken ansızın dalıp giderken gariptir bir türlü unutamazken ara sıra kafamı taşlara vururken sık sık olup bitenlere anlam veremezken bilir misin bilmez misin sen beni hiçbir zaman anlayamazken sonuçta bu aşka bir virgül veyahut nokta koyamazken ölüm gelse de kurtulsam derken….

Artık anladım sen beni hiç anlamamışsın hem de hiç. Sadece sevilmek hoşuna gitmiş. Ne desem boş. Kendim yazarım, kendim okurum sen gönlünü hoş tut hoş. Allah aşkına sevdiğini falanda düşünme. Kendini artık boşuna yorma. Sevmek bir kutsal. Senin yaptığın gibi kızmak mı o bende günah hem de büyük günah.
turgay

4 Mart 2012 Pazar

Günah

En büyük aşk benim olmadı,
Sevaplar günahlarıma mağlup oldu.
Geriye dönüp baktığımda,
Tüm geçmiş bir hiçe mağlup oldu.

Özlemek nedir ki?
Yanında ama sarılamazken.
Seni sevmek nedir ki?
Karşında ama söyleyemezken.

Rüyam gerçek olmadı,
Pişmanlıklar utancıma mağlup oldu.
Şimdi kendime baktığımda,
Baştan sona yalan oldu.

Turgay Urgur

1 Mart 2012 Perşembe

Kardeş okul




Bu proje başladığı günden itibaren gerek Acıpayam Anadolu İmam Hatip Lisesine giderken yolda gerekse ilk oturum sonrası okulda arkadaşlarımızla buluşmalarımızda “bu proje adına ne yapılabilir ki?” sorusunun heyecanını fazlasıyla yaşadık. Sonuç olarak da çok özel bir şey yapılamasa bile aslında insanların bir araya gelmesi, hal ve hatırlarını sorması, “siz neler yapıyorsunuz?” denilmesi, öğrencilerimizin bir birleri ile tanışması, sohbet etmesi, çalışmaları hakkında bir birlerine sorular yöneltmesi ve birbirlerini dinlemesi çok önemli bir etkinliktir diye düşünüyorum. Zaten insanın sosyal olması da bu değil midir? Düşündüklerini ve duygularını başkaları ile paylaşması. Farklı ve yeni yüzleri tanıması, kendisini onlara anlatması ve onları dinlemesi. Bu bağlamda bu çalışma günlük rutin işlerin akışından çıkıp, başlarımızı şöyle bir sağa sola çevirmek için çok güzel bir fırsat. Derslerimizin Bakanlığımız tarafından öğrenci merkezli işlenilmesinin istenmesi, rehberlik çalışmalarında öğrencilerimize fazlasıyla konuşma imkanları verilmesi de hattı zatında bunun gerekliliği ve faydasını bizlere çok iyi bir şekilde anlatıyor. “Eğitim ve öğretim, insanın kendi kendisine düşünebilmesini öğrenmesidir.” diyor izlemiş olduğumuz bir filmde. Biz bu düşünme eylemine konuşmayı ve paylaşmayı da ekleyebiliriz. Böylece kendimiz konuştukça bilgilerimizin doğruluğunu ve güncelliğini ölçebileceğiz, bizim düşüncemizin doğru ve yanlış kısımları neresi onları keşfedeceğiz. Başkalarını da dinledikçe de eksik kısımlarımızı tamamlayacağız ve farklılığın, farklı yöntemlerin aslında birer zenginlik olduğunu yine göreceğiz.

Cep telefonu, facebook, televizyon insanların iletişime ve bilgiye olan açlıklarını doldurmamakla birlikte onlarda sadece zihinsel bir yorgunluk ve her geçen gün alanı biraz daha daralan bir yalnızlık hapishanesi oluşturdu. İşlerimizde çok başarılı olsak da, çok çok paralar kazansak ta, topluluk içinde çok mutlu insanlar gibi davransak ta; bir arkadaşla veya meslektaşla veya akrabayla olan muhabbetin yerini hiçbir şey alamadı. İnsanlarımızın iç dünyaları bir şekilde bu gidişattan olumsuz etkilendi. Sadece sınavları düşünmek, sadece günü bitirme isteği, sadece izleyici olmak biz farkında olmasak ta bizden çok şeyleri aldı. Bu çalışma ihmal ettiğimiz sosyal olma yönümüzü yeninden gündemlerimize alma fırsatını verdi. Bunun eksiliği zaten katılımcıların yapılabilecekler hakkındaki düşüncelerini söylemeleri esnasında da ortaya çıktı. Neydi bunlar? Kardeş okumuzdaki yardıma muhtaç öğrencilerimiz için bir şeyler yapalım, birlikte geziye gidelim, siz gelin öğrencilerimizle konuşun, biz sizin öğrencilerinizle konuşalım. Kısacası tüm sorunlarımızı çözemesek bile senin problemin için bir şeyler yapmaya çalışıyorum demek, konuşmak istiyorum öyleyse dinlemeye hazırım diyebilmek.

Bu proje başladıktan sonra arkadaşlarımızla bir araya gelmelerimizde konuşmalarımız sonucunda şu tespitleri yapabildik.
           1)Biz ne kadar başarıyı konuşuyorsak o kadar başarıya yakınızdır. Biz ne kadar sorunların giderilmesini konuşuyorsak o kadar sorunları çözebiliyoruzdur. Biz ne kadar iyi bir şeylerden bahsediyorsak o kadar iyiliğe ve mutluluğa yakınızdır.
          2)Diğer bir tespitimiz başarının mutlaka kolektif çalışma işi olduğudur. Başarı için okulların tüm öğretmenleri,  öğrencileri ve velileri birlikte çalışma şuuru içerisinde hareket etmelidirler. Herkes okulun başlangıcında bunun farkında olmalıdır.
          3) Özellikle yeni sınav sistemi üniversite ve üniversite sonucunda akademik çalışmalarda başarılı olmak için 9. sınıftan itibaren koordineli bir çalışmanın başlatılması gerektirmektedir. 12. sınıfın başında artık öğrenci hayalindeki bölüme kafasında yerleşmiş olmalıdır.
          4) Öğrencilerimiz tüm okul yaşantıları boyunca sosyal yöndeki gelişmeleri ihmal edilmemeli, onların istekleri de göz önde bulundurularak birebir katıldıkları faaliyetler bolca yapılmalıdır. Sanki son yıllarda bu tür çalışmalar hem ihmal edildi veya içerik bakımından zenginleştirilmedi. 

         5)Başarı için yardımlaşma, dayanışma gibi sizi canlı tutacak dinamikleri daima kullanın ve bunu bir prensip haline getirin. İnsan sorunlarla ve sorularla tek başına mücadele etmekten ziyade toplu halde mücadele etmeli. Kişi bu bağlamda arkadaşını, ailesini, kardeşlerini, öğretmenini daima yanında görmeli ve onlara yanında yer vermelidir. Tek kişilik başarı arayışları başarısızlıklarla çoktan sonuçlandı. Boşuna denemeyin arkadaşlar, zaman kaybından başka bir şey olmaz. Yanınızdaki kişileri bu bağlamda sorunlarınızı çözecek, problemleri çabucak hallediverecek diye de kesinlikle görmeyin. Onlarla öncelikli bağınız karşılıksız sevgi ve saygı bağı olsun. Mutluluk paylaşımı, dertlerin paylaşımı ve konuşulması olsun.


Biz tüm bu çalışmaların  öncelikle güzide, çalışkan ve çalışmayı öğrenmiş olan öğrencilerimiz için faydalı olmalarını temenni ediyoruz. Derdimiz, ızdırabımız onların bu işten fazlasıyla kazanç sağlamaları yönünde. Kardeş okul çalışması içinde eğer öğrencilerimiz başrolleri alırlarsa, onlar isteklerini dillendirirlerse ve çalışmalarının sonuçlarını bizlere sunarlarsa çok daha faydalı olur. Aslında yazımın başında ifade etmeğe çalıştığım gibi öğrencilerimiz bu çalışma esnasında çok özel faaliyetleri yürütmeseler bile karşılıklı konuşmaları, uygulamalar hakkında bir birlerine sorular yöneltmeleri onlar için yeteri kadar faydalı olacaktır. Öğrencilerimiz derslere ve sınavlara hazırlanırken not endişesinden sıyrılmış olarak sadece öğrenme amaçlı olarak konulara yaklaşmalıdırlar. Okul derslerini mutlaka kendilerine has ek çalışmalarla ve okumalarla desteklemelidirler. Başarı için programlı çalışmayı kendilerine bir öz-disiplin aracı kabul etmelidirler. Biz öğretmenler onlara sonsuz güveniyoruz, onlar bizim için çok önemli ve onları çok seviyoruz.

Bugünkü çalışmamızda okulumuzu temsil eden pek çalışkan, pırıl pırıl gençlerimizin hepsini kutluyorum. Okulumuzu baştan sona en mükemmel şekilde temsil ettiler. Konuşmalar harikaydı, eminim ki herkes istifade etti. Öğrencilerimizden İlhan Kurt, Yasin Oktay, Huriye Arsoy ve Melike Erdoğdu o kadar iyi hazırlanmışlardı ki tek kelimeyle süperdi.  Çalışmamız için bize imkan ve enerji veren Sayın Müdürümüz Talat Tokyay Bey’e, Müdür Yardımcımız Ferudun Bey’e; çalışmalarımızı büyük emeklerle mümkün kılan değerli hocalarım Cennet Hanım, Keziban Hanım ve Ayten Hanım’a, yarışmamızı sunan Ali Hocamıza, bizlere projemizin başından bu yana destek veren okulumuzun tüm diğer öğretmenlerine şükran ve teşekkürlerimi sunarım.


Turgay Urgur
    

23 Şubat 2012 Perşembe

Ulak 5(son)

 
Katlanmış olan kâğıdı aldım. Açtım bom boş bir kâğıttı. Bana kâğıdı veren kişi bunun benim için bir emanet olduğundan başka bir şey söylemedi. Binlerce kişiyi içinde barındırabilen, birçok oyunun sergilendiği, uzun uzun konuşmaların yapıldığı antik bir tiyatronun ortasında güneşin artık görünmediği bir akşam saatinde elimde boş bir kağıt ile yapayalnız kalmıştım. Önce kağıda sonra ellerime baktım. Ellerimle vücudumu yokladım. Varlığımı hissettim. Varlığımı düşündüm. Mutlu bir ruh hali uyandım.

Geçenlerde bana gelen, sizlerin de günlerden beri merak ettiğiniz kişiye ve getirdiği kâğıda kendimce bir anlam verdim.

Var olmak farklı mekânlar arasında yolculuk etmektir. İnsanın var olduğunu bilmesi ile var olması bir birinden tamamen ayrıdır. Keşif ile olsun, bilim ile olsun, ilham ile olsun, düşünce ile olsun, halvet ile olsun, gayret ile olsun ama içinde iyi niyyet olsun; insan varlığını bulmalıdır. Gerçek ama anlatılamayan mekânda verilen boş kağıt kendimdir. Yeniden düşünceye daldığım ve hatalarımı fark ettiğim, eğildiğim andır. Üç gün önce ulağın getirdiği içinde ince bir çizginin olduğu kağıt ise Sevgiliye duyduğum özlemi bir türlü anlatamamanın içimi kanatan çaresizliğidir. Tarif edilmeyen bir sır, günah ve sevapla örülmüş bir bulmaca; boş bir kağıt yani varlığımın içindeki tek çizgi, tek görünendir.

Bitirmeden; her iki yerde de bana emanetleri ulaştıran, yorgun ama daha gidecek yeri olsaydı oralara kadar onu götürecek kadar sabrı ve kuvveti olan ulak ise ümidimdir.



Turgay Urgur    




20 Şubat 2012 Pazartesi

Ulak 4

Son rahip söze başlar:
İnsanın elinde tuttuğu iradesi gayet cüzi olmakla birlikte, insan tabiatında bulunan fenalığa olan meylinden dolayı zararlı işlere girer ve bunların sonucunda bir bedel öder. Hatalar büyürse ve insanlar tarafından normal sayılmaya başlayınca felaketlere kapı açar. İyilikler ise  Varlığın apayrı birer ispatıdırlar. İyilikte insanın iradesinden öte Külli bir irade vardır. Ama insan bu iyiliklere iman, arzu ve niyyet ile sahip olur. Kötülerin ölmesinden kimse rahatsızlık duymaz lakin iyilerin ölmesinden sadece insanlar değil aynı zamanda kainat ta üzüntü duyar. Çünkü kainatın ve varlığın anlamı onlar tarafından bilinmekte ve beğenilmektedir. Küfür içinde olanlar gibi onlar kainatı başıboş, manasız ve faydasız görmezler. Nihayet tüm canlılar ölecektir ve başka bir hayat için sadece bu dünyada yaptıkları iyi işler bir anlama sahip olacaktır. Şuurlanmak  için insan kendini sorguya çeker, hatalarını itiraf eder, tekrar yapmamak için gayret eder. Bilge insan odur ki hatasını bilir, görmezden gelmez. Nasıl ki bu büyük tiyatronun içerisine girmek için birden fazla kapı vardır aynen öylede doğruluk için insanın önünde her zaman birden fazla yol vardır. Bazen insan kılığındaki şeytanlar açık kapıları kapalı gösterir, göstermek isterler. Bunun nedeni onların doğruluğu ve iyiliği istememelerindendir.

Ahmet rüyasını anlatmaya devam eder…

Birden rüyamda fark ettim ki bende o şehrin insanları gibi onların arasında rahipleri dinliyorum. Etrafımda benim gibi binlerce insan var. Nedense hepsinin yüzünde rahipler konuştukça pişmanlık ifadesi yer aldı. Şehirde gün batmak üzereydi. Rahipler konuşmalarını bitirince tiyatrodan ayrıldılar ve halk ta onlarla birlikte yavaş yavaş evlerine gittiler. Biraz dalmışım, bir de ne göreyim koskoca tiyatroda sadece ben kalmışım. Meydana indim. Başım göğe doğru, ellerim açık kendi etrafımda dönmeye başladım. Güneşin kızıllığı devasa sütunların arasında karanlıkla köşe kapmaca oynuyordu. Birden tiyatronun büyük kapısı yine açıldı. Uzaklardan ardında toz bulutu ile bir atlı doludizgin yanıma geldi. Başında bir sarık, yorgun ama daha gidecek yeri olsa onu götürecek kadar sabrı ve kuvveti var. Önce atıyla etrafımda döndü. Durdu. Atından indi. Elbisesinin içinden bir kağıt çıkardı ve bana verdi.

(devam edecek)

Turgay Urgur

2025 Açılış Konuşmam

 İnsan neyi özler? Sevgiyi, huzuru, barışı, başarıyı, umudu özler. Bunun en doğru yerlerinden birisi Siz sevgili çalışkan, dürüst ve güzel a...