1 Ocak 2023 Pazar

İTİDAL

 İtidalli olmak, insanın kâinattaki değerini bulması için tercih etmesi gereken düsturlardan birisidir. Çünkü insanlık bir çok değeri terk ettiği gibi itidalli olmayı da terk ettiği için kendi kendisini hayatın içine sıkıştırdı. EVET BİZZAT KENDİSİNİ SIKIŞTIRDI. Çünkü çoğa merak sardı. Birilerinin yanılgısına dahil oldu. Tükettikçe, harcadıkça, aldıkça, konuştukça, izledikçe, eleştirdikçe ve tüm bu saydıklarımızı çokça çokça yaptıkça değerinin artacağını sandı. Lakin artan tek bir şey oldu: sorunlar. Sorunlar ve çatışmalar arttı.

Oysa ayet denizlerinin bir katresi bile insanı en güzel şekilde yaşatmaya vakıf olacak KUDRETTEYDİ. Tüm sorunların cevapları onlarda, doğru yol onlarda ve huzura ermiş kalpler onlardaydı. İslam ansiklopedisinde bu durum;
“Kur’ân-ı Kerîm’de itidal kelimesi geçmemekle birlikte aynı kökten olan “adele” fiili bir âyette insanın itidalli, uyumlu, düzgün bir yapıda yaratıldığını ifade etmek üzere kullanılmıştır (el-İnfitâr 82/7; krş. Taberî, XXX, 87; Şevkânî, V, 458). Ayrıca çeşitli âyetlerde ahlâkî eğilimlerde, huylarda, tutum ve davranışlarda ifrat ve tefrit yönündeki sapmalar yerilmiş, bu hususta itidalli davranmanın önemine işaret edilmiştir. Harcamalarda (el-İsrâ 17/29; el-Furkān 25/67), dünya ve âhiret işlerine yönelmede (el-Bakara 2/201), dostluk ve düşmanlıkta (el-Bakara 2/193-194; el-Mâide 5/8), cezalandırmada (el-Bakara 2/178; en-Nahl 16/126) aşırılığı yasaklayan âyetler Kur’an’ın itidale verdiği önemi gösteren örneklerden bazılarıdır. Ayrıca sık sık tekrar edilen “sırât-ı müstakīm” tabiri de genellikle inançta, ahlâk ve yaşayışta her türlü yanlışlık ve aşırılıklardan uzak, doğru, dengeli ve orta yol olarak açıklanmıştır.” açıklanıyor.
İtidal bir bakıma günün başlangıç programı, ruh ve bedenin sağlık reçetesi, aile yaşantısının muntazam bir temelidir. Bu temel üzerine kurulan aileler ve toplumlar; bireyselliklerindeki zenginlikleri hem dünyevi hem de uhrevi manada keşfedip öncelikle ve hayranlıkla kendilerine, sonrasında ise kâinata bakma yeteneğini kazanacaklardır. Bir başka ifadeyle; insan itidalli yaşayarak kendisini anlamaya ve tanımaya zaman bulur. Yani itidal Esmaül Hüsnanın tecellilerine vakıf olmaya bir yol, dünya hayatının ahseni takvimde tamamlanmasına bir ehliyettir.
İnsan eliyle müdahele edilmediği sürece insan dışındaki varlıklarda her daim ‘itidali’ görürüz. Çiçeğin açma zamanı, arının bala gittiği vakit, ayın dönüşü, yağmur damlasının toprakla olan buluşması hep itidal çerçevesindedir. Kulun filli ve kavli dua ile talebi de eğer itidalli bir hayatın dillere dökülen kelimeleri ve kalplere düşen hatıratları şeklinde olursa Rahmanü’r Rahim’in kabulüne yakindir. Yani kul istemeden önce diyecek ki! Ben israfsız, galiz sözsüz yaşıyor muyum? Yani diyecek ki! Yaşam tarzım istemeye müsait mi? Her durumda kul (bence) her daim istemekle mükelleftir. Çünkü havayı, güneşi, ışığı, rızkı, sevgiyi, sonsuzluğu yaratamaz. Veren O’dur ve kul istemelidir. Yoksa hayatın tazyikatı malum süreklilik arz ettiği için insan illaki burhanlara, delalet ve yanılgılara düşecektir. Rabbin külli düsturlar içindeki hususi imdatları, kişiye özel ihsanları O’ndan dilemenin ne kadar elzem olduğunu kullarına söyler. Lakin istemek için insanın öncesinde kendisini ‘itidal’ bakımından ölçmesi doğru olacaktır.
İnsanın önüne açılan hayat pencereleri her daim mizan, hakkakiyet terazilerinde tartılmıştır. Duymamız gerekenleri duyar, görmemiz gerekenleri görürüz. Mikroskopik gözlerimiz olsaydı hayat bize bu kadar latif gelmeyecekti, her sesi duysaydık baş edemeyecektik. Hiç şüphesiz her şeyi bilseydik hayat bize sadece acı verecekti. Yani hayattan öyle bir oranda lezzet alıyoruz ki! Hayat, bizi kendisine çekiyor. Tüm varlığımızla yaşamak istiyoruz. Ve bu itidalli Rızıklandırılma insana sonsuzluğu da istetiyor. Öyleyse; hakkımız olanın verildiği ya da hakkımız ile rızıklandırıldığımız bu dünyanın şükrünün itidalli bir hayattan geçtiğini idrak etmeliyiz.
Turgay Urgur

KIŞ 4

İnsan, bir sobayı ve üstünde tıngırdayan çaydanlığı özlüyor.

Euripides; Bakkhalar’da: ‘Gözüm yok benim derin bilgilerde; ben tuttuğum geniş ve ışıklı yolda, gece gündüz, iyilikle, doğrulukla, imanla ruhumu doldurarak yürüyorum… ‘ diyor.
Sıcak ve çay ne kadar da değerli. Ama en çok da soğuk bir kış günü değerli.
Bilgi, dostlar, eş, muhabbet de aynı şekilde değerli. Dünya denilen şu gurbette, ‘gurbetliği’ bilindiği sürece değerli.
Kıştayız.
Dünya kışının baharı burada değil. Olması da zaten iyi olmazdı.
Ben vuslat öncesi her özlemi kana kana içmek istiyorum.
İçimde tüm arzular, kederler, özlemler biriksin, biriksin ve içim alamayacak bir hale geldiğinde o malum uyku beni de kucağına alsın. Ve nasıl uyandırılıdığımı bilemeyeyim.
Sağduyu kadar ölümduyu’su da lazım bize, hepimize.
Sıcak bir soba, çay ve sıcaklığı bozmayan bir kafa lazım.
Dünya gurbetinde soğuk bir kış günü konuşulacak en değerli sözleri bilen diller lazım.
Çünkü her sobadaki odun da geçer, çaydanlıkta çay da biter. Ömür zaten biter.
Marifet hepsinin bitişini denk getirmekte. Son cümle ile son yudum. Ardından bir ŞEHADET cümlesi ve yürüyüş.
Evet ŞAHİT olduk.
Veda hutbesinin sonunda biz de şahit olduk.
Çünkü O’nu (Sav) çok seviyoruz.
İmanda tefekkür, tefekkürde tevekkül var.
Kıştayız.
İnanıyorsak yetecek kadar HER ŞEYİMİZ VAR.
İnanmıyorsak her şeyimiz var ama yetmiyor.
Turgay URGUR

KIŞ 3

 Bu gece yıldızlar şahit olsun.

İyilik düşünenen her dimağa,
Güzeli konuşan her dile,
Açılan her avuca,
Paylaşılan her sofraya,
Secdeye giden her alına,
Bu gece yıldızlar şahit olsun.
Denizler eşlik etsin,
Ormanlar izlesin,
Arz bu gece o kula hayran olsun.
Edeple oturanlara,
Şuurla konuşanlara,
Hatayı önce kendinde bulanlara,
Bu gece yıldızlar şahit olsun.
Muntazam sefineler gibi yüzen yıldızlar,
Muti neferler gibi emir bekleyen yıldızlar,
Acaib lambalar gibi semayı süsleyen yıldızlar,
Bu gece şahit olsun.
Peygamberini özleyen ümmetin dualarına,
Usul usul inleyen mahsun yüreklere,
İyilikten başka bir şey dilemeyen kullara,
Bu gece yıldızlar şahit olsun.
Hal dilleriyle ‘ Sübhanallah, Allahü ekber.’ Diyen,
O’nun kudretiyle, O’nun iradesiyle dönen yıldızlar,
O’nu anan her kula şahit olsun.
Turgay Urgur





KIŞ 2

 ‘Hakiki ve elemsiz lezzet yalnız imanda ve iman ile olabilir.’ (BSN)

Her şeyi en kısadan özetliyor.
İnanan haram yiyemez,
Çalamaz,
Kötü konuşmaz,
İlmini insanların yararına kullanır,
Haram içmez,
İnsanları üzmez,
Öldürmez,
Devlet malını, çevreyi, aileyi, sağlığını korur,
Kazandıklarından verir,
İyi huylu olur.
Yani tüm yasaklardan kaçar.
Ayetlerde geçtiği gibi kazandıklarından Allah yolunda harcar.
Hatalarından dolayı pişmanlık duyar.
* * *
Sevgili Dostlar, hayat son yıllarda ne kadar da hızlı geçiyor, değil mi?
Tüm medya araçları hepimizi gerdikçe geriyor.
Birileri bizleri durmadan kutuplaştırıyor.
Kendimiz gibi olmaya bile şans vermiyor.
Geriliyoruz, çok çabuk kızıyoruz, çok çabuk eleştiriyoruz.
Aynı şeyleri duymaktan, tv tartışma programlarından bıktık. Usandık.
Ve bir çıkış yolu arıyoruz.
* * *
Yol bence hiç değişmedi.
İnsan oğlu ve insan kızının ilk gününden bu yana doğru yol hiç değişmedi.
Yol belli.
Yol: kulluk yolu.
Kul olduğumuz yol.
Çünkü sadece kulluk için yaratıldık.
* * *
Başka yolları deneyenler bir şey elde edemedi.
Onları bugün kimse hatırlamak bile istemiyor.
Oysa Yusuf ( As) hala sadakat örneği,
Eyüp (As) sabır örneği,
Hz. Ebubelkir hala en sadık dost,
İbrahim ( As)’in ateşe atılma anındaki güveni hiç azalmadı,
Alemlere Rahmet Efendimiz hala ve sonsuza dek Peygamberimiz.
* * *
O’nun yolundan dönmeyiz. O’na layık olmak için elimizden geleni yapmaya devam ederiz.
O‘nu dinleriz. O’nu anlamaya çalışırız.
O’nu anlamadan başka birilerini anlamaya ve okumaya çalışmak insana bir şey vermedi, vermeyecekte.
* * *
İnancın gereği bizden istenildiği şekilde yaşamaktır.
Allah kulundan ne istiyor?
Bu sorunun cevabı Kitapta yazılı.
Peygamber Efendimiz de bizzat yaşayarak göstermiş.
* * *
Zaman eskisinden de hızlı değil mi? Dostlar.
Aman! Elimizi çabuk tutalım.
Kendimizi aşmadan hiç bir şeye başlayamayız.
Bismillah diyerek önce kendimizi aşalım.
Gerisi Allah’ın izniyle olacaktır.
Çünkü İNANIYORUZ VE ÜSTÜNÜZ.
Turgay Urgur

KIŞ

 Kış yaklaşıyor. Malum tüm mevsimlerin kendine özgü güzellikleri var. Yeter ki! Görmek ve ‘o güzellikleri’ yaşamak isteyelim.

Mevsimler gibi farklı insanların da kendine has güzellikleri var.
Hem mevsimler hem de insanlar aslında bizden tek bir şey; ‘Onlara zaman ayırmamızı istiyor.’
Sıcak bir çay hem kışa hem de dostlara her zaman iyi gelmiştir.
Kışlar ve ömürler elbette bitecek. Yapabileceğimiz tek şey: her ikisinin de güzel anılarla geçmesini sağlamak.
Geçmiş kışlara ve zamana bakıp bu kışın hazırlığını iyi yapmak lazım.
Muhabbetler, gülüşler ve paylaşımlar eminim bu kışı da sıcak tutacaktır.
Selam ve dua ile;
Turgay Urgur

13 Aralık 2022 Salı

Beni aldığın yere bırak!

 Beni aldığın yere bırak!

Saatini, gününü, yılını tutturamazsın,
Ama aynı yere bırak!
Masraflar ödendi,
Gidildi, gelindi,
Yenildi, içildi,
Vakit hayli geçti,
Beni aldığın yere bırak!
Ne vakti kardeşimmmm,
İçimizden bir mazi,
Mazimizden bir gelecek geçti.
Param, pulum değil;
İnsanlığım tükendi,
Bari son bir iyilik yap da,
Beni aldığın yere bırak!
Ben orayı özlüyorum,
Orada teselli buluyorum,
Orada dinlenip,
Kendimi sadece orada kaybediyorum,
Burası olmuş, orası yokmuş; senin için çok şey ifade etmez,
Beni aldığın yere bırak!
Biliyorum çok değişti,
Eskisinden eser kalmadı,
İki kişinin sığmayacağı kadar daraldı,
Ama gariptir! Orasını hala dün gibi seviyorum,
Sen yavaş yavaş git, geç kalma!
Ama önce beni aldığın yere bırak!
Merak etme! Biliyorum,
Orası artık bir bitiş,
Bile bile bir bitişe gidiş,
Bu hal senin bilemeyeceğin bir iş,
Beni aldığın yere bırak!
Şimdi tam zamanı,
Soru sormayı bırakalı çok oldu,
Düşünmemeyi bile öğrendim.
Sadece bakıyorum,
Duyuyorum,
Ve anında unutuyorum.
Konuşmak ise artık çok basit:
‘Borcum kaç lira?’
Sadece aldıklarımı ödüyorum,
Benim adıma alınanları çoktan ödedim.
Onun için parası neyse vereyim,
Beni aldığın yere bırak!
Ama aynı yere bırak!
Bu saatten sonra yargılama,
Karalama,
Sorgulama yok!
Anlaşılma beklentisi,
Pişmanlık çehresi,
Gibi antin kuntin hisler hiç yok!
Yokun kendisi de yok!
Sadece beni aldığın yere bırak!
Zor bir istek mi?
İmkansız mı?
Peki yaaaa….
Ben seni ta oradan alıp ömrümün sonuna kadar götürmüş,
Hayatımın her saniyesine koymuş,
Geçmişimi silmiş,
Varlığımı sana emanet etmiş,
Ruhumu sana vermiş,
‘Al hepsi senin olsun.’ demiştim,
Ve sen de almıştın.
Ben ise senden tek bir şey istiyorum:
Beni aldığın yere bırak!
Turgay Urgur

26 Kasım 2022 Cumartesi

Balzac vs Bediüzzaman

 Balzac Goriot Babada yanlızlığın girdabına sürüklenmiş bir insanı, Fransanın sokaklarını anlatır. Burjuva sınıfının yıktığı değerleri, mülk ve para edinme derdini, Fransız Devrimi’nin yarattığı alt üst oluşu resmeder.

Bediüzzaman ise zemin ve göklerin bir hükümetin iki memleketi gibi alakardarlığını, semanın sükut ve sükunetini, şecere-i hilkatin son cüz’ü olan beşeri, arzın azamet-i maneviyesini, yine arzın mezkur hikmetlerden neş’et eden süratli değişimini; insandaki kalb, akıl, sır, ruh, hayal gibi kuvveleri, kabirdeki insanı, insanın kainata olan muhtaç ve alakadarlığını anlatır.
Bakış açısı tabiki de baktığın yere, bakabildiğin yere göre değişir.
Turgay Urgur

TÜKETME


Eşine bir tatlı gülüşü,

Evladına bir öpücüğü esirgeme!

Annenden helalliği,
Babandan hayır duayı ihmal etme!
Hayatı uzun sanma,
Boş lafla daha da kısaltma!
Harama dalma,
Namazı, zekatı, orucu unutma!
Şimdiye kadar ayırdılar,
Kardeşi kardeşe kırdırdılar,
Şucu, bucu diye çok oyaladılar,
Bu işlere artık aldanma!
Yılların, günlerin değil;
Saatlerin hükmü kalmadı.
Ölüm hep aynı,
Değişmedi,
Aklını başına al!
Kendini bu dünyada ebedi sanma!
Al-sat bitmez,
Dedikoduyla ömür geçmez,
İnsanı kendinden başkası bilmez,
Çareyi elde arama!
Dost çok azdır,
Asıl ihtiyaç olan Yar’dır,
O’nunla hayat Vardır,
Sağa-sola boşuna koşma!
Koşma kardeşim koşma!
Dur! Biraz soluklan,
Nefes al!
Kendine gel!
Bir bardak su iç!
Elhamdulillah de!
Şükret!
Sus!
El aç!
Secdeye var!
Eğil!
Düşün!
Ağla! Ağla kardeşim!
Ağla ve kendine gel!
Tükettiğin yeter!!!
Tükettiğimiz yeter!!!
Zamandan başladık,
Sağlıkla devam ettik.
Parayla bitiremedik,
Sevgiyle devam ettik.
Tükettikçe tükettik.
Aşkı da tükettik,
Hürmeti de tükettik,
Şefkati de tükettik,
Doğayı tükettik,
Yetmedi!
Benliği tükettik.
Yetmedi!
Düşünceyi.
Yetmedi!
Duyguyu.
Elde var:
Hakikaten elde ne var?
Evine gidebildiğin kaç kişi?
Dara düştüğünde arayan?
Bir meydana çağırsan?
Yeni bir işe girişsen gelen?
Ayrılsan barıştıran?
Hasta olsan soran?
Ölsen gömecek kaç kişi var?
Komik,
Trajikomik!
Tüketme kardeşim tüketme!
Yeter artık tüketme!
Sadakati,
Güveni,
Vefayı tüketme.
Selam ile başla,
Sadeleşme ile devam et!
Duaya ve namaza başla,
En azından ömrünün geri kalanını TÜ KET ME
( nefsime bir tokat mahiyetinde yazılmıştır, aman kimse üstüne almasın!)
Selamlar
Turgay Urgur

TATLI DİL

 Tam olarak kaç yıl sürdü bilmiyorum. Belki izlemişsinizdir, star tv’de bir ara pop star diye bir yarışma vardı. Juri üyeleri arasında Büyük Usta Orhan Gencebay da vardı. Bilenler bilir. Kendisini severim ve dinlerim. Tabi pop stardaki Orhan Gencebay’ın hayatımda daha daha başka bir yeri var. Müsadenizle paylaşayım…

O kadar yarışmacı geldi geçti ve Orhan Abi hiç birisine hiç bir zaman zerre kadar olumsuz bir şey demedi. Her zaman; ‘Daha güzel olacak, minik bir iki hata vardı ama düzeltilir.’ şeklinde cümleler kurdu. Yani kalp kırmadı, inciltmedi, üzmedi. Öğretmenliğimde bu yaklaşımı model aldığım doğrudur.
İşin özünde; Orhan Gencebay’ın bu yaklaşımı bize Hz. Musa’nın firavunun yanına giderken aldığı ‘Tatlı dil’ (kavli leyn) ikazını, Peygamber Efendimizin merhametini ve yumuşak huyluluğunu hatırlatıyor.
Evet Sevgili Dostlar; tatlı dile, inciltmeyen söz ve yazılara, güzel ve olumlu düşüncelere öncelikle insanın kendisine ‘kendisi için’ ihtiyacı var. Dahası HER ZAMANDAN daha çok ihtiyacımız var. Malum keskin sirke küpüne zarar.
Eğer yaşadığımız şehirler, evler, çarşılar, meclisler, kahvehaneler, dükkanlar, pazarlar, okullar, sınıflar, sivil toplum kuruluşları, parklar, sokaklar; medeniyet ve kültürle buluşacaksa ve eğer KALPLERİMİZ HUZUR BULACAKSA bunun başlangıcı sürekli ve samimi olan SEVGİ, HÜRMET diliyledir.
Geçmişi ve dünü, geçmişten gelen elemleri bir kenara atalım. Dua ile tövbe ile yok edelim.
Acıpayam için, ailelerimiz ve çocuklarımız ve de KENDİMİZ için Peygamber Efendimizin latif, tatlı, merhametli dilini HUY edinelim.
Turgay URGUR

19 Ekim 2022 Çarşamba

BELGE (1) /

 

*Resimsiz yazılardandır.
(Belgeler gözyaşı mahiyetinde ve dua niyetiyle son çarelerim olarak Arza sunulmuştur. Çaresizliğin dile gelebilişi bir çare olarak 3-5 satırla yazıya dökülmüştür. Sandukçanın evvel yazılarında olduğu gibi dertli de, çare arayan da anca kendimdir, anca kendimdir. Tekrarlardan sıkılan olursa yapacak bir şeyim yoktur çünkü istemek, dilemek hep tekrarlıdır. Rızası hedef, Rızası düstur, Rızası kafidir.)
Kemiklerim toprağı ile ilk yaratılış toprağım bir birine karışmış,
‘Bugün’ bile çoktan ölmüş.
Aradığım teselliler bulununca ayrı ayrı dert olmuş,
Hiçlikten gelip hiçe gitmek ne acıdır, hem de tarifsizdir; hem de ‘hiçliği düşünmek, hiçlik düşüncesinin girdabına düşmek’ insan hayatına bir boyunduruktur.
Oysa, işin aslı; var edilmenin hediyesi sonsuz hayattır. Varlık Var Edenin muhatabı olmaktır, değer görmektir. Değer gösteren, değer veren elbette ziyan etmeyecektir.
Şükür gelecek nimetler için teminat senedi değil, zaten verilmişlere şuurlu bir teşekkürdür.
Umutlu değilim, eminim. Çünkü inanıyorsak üstünüz. İnandığımız gibi yaşamaya devam ettiğimiz sürece de her daim emin kalacağız.
Mesele şuuru yitirmemek, kendini kaybetmemektir. En küçük bir harama ‘haram’, en basit bir doğruya ‘doğru’ diyebilmektir. Saf ayağına yatmamaktır.
‘İnanan’ görmezden gelemez. Geliyorsa büyük sorun var demektir. Kendi ölümünü kendine yediremiyorsa, kendine konduramıyorsa; evladına, annesine, babasına, eşine bakmalı. Çünkü bazen göz kendini görmek istemez ama illaki kendi dışındakileri görür. Eriyişi görür. Faniliği görür. İşin aslı ise faniliği bilmektir, bence faniliği idrak etmiş olan herkes ermiştir. Ermek elbette eriyişten geçer. Aşk ile eriyişten geçer.
‘İstemek’ en kolayıdır. İnsan mahirdir. Eliyle ister, diliyle ister, gözüyle ister. Hatta hiçbir şey yapmadan bile isteyebilir. Çünkü bilir. İsterse ona verilecek. Ama herhalde en güzeli gözyaşıyla istemektir. Çünkü gözyaşında emek vardır. Direnmek vardır. Ağlayan insan, ağlayabilen insan nefsine direnendir.
Hele o gözyaşlarına bir de Ebu Zer’e atfedilen şu dua dilleniverirse; gayrisi epey bir yakindir.
"Allah'ım! Senden daimi bir iman dilerim.
Allah'ım! Senden korkan bir kalp niyaz ederim.
Allah'ım! Senden yararlı ilim isterim.
Allah'ım! Senden doğru bir yakin, derinden inanmak dilerim.
Senden afiyetin tamamını ve devamını dilerim.
Senden afiyetin gereği gibi şükretmeye beni muvaffak kılmanı dilerim.
Ayrıca beni kimseye muhtaç etmemeni de dilerim."
Dünyadaki en güzel ikiliklerden birisi de ‘gözyaşı ve sözdür’ herhalde. Gücü Sahibine teslim eden bir zaaf, Kudreti Sahibine teslim eden bir acz. İnsanı güçlendiren bir şuur. Acizlik ve zaaf şuuru. Yani ‘Ben muhtacım.’ diyebilmek, sadece kendim için değil ‘Her şeyim için muhtacım.’ Bunu ‘bile bile’ istiyorum. Yani her şeyine muhtaçlığımı bile bile istiyorum. Ver Allah’ım. Ölüme dek yetecek bir irade, beni terk etmeyecek bir sabır ve kulluğu unutturmayacak bir şuur ver. Duam olmasa hükmüm yoksa hükümsüzlüğüme dua nasip eyle.
Ey! Duamla yükümü azaltan, şanımı yükselten, zorlukla beraber kolaylığı veren Allah’ım; yorulunca başka işlere yönelmeme kuvvet ver. Çünkü Senden başka kapım yok. Çarem yok.
Ey mütefekkir, ey şuur, ey kul, ‘Ey Müslümanım.’diyen, en kul; ölüm yokmuş gibi davranma. Haykır! Doğruyu ahrette herkes bulacaktır.
Asıl cesaret yaşarken konuşmaktır. Kimsesiz odalarda herkes karhamadır. Mesele nefese cesaret katmaktır. Mihenk bellidir. Allah razı mıdır? Yapılan eylemde, konuşulan sözde O’nun rızası arandıkça ne bir sorun vardır ne de korku. Cesaret ile söylenen söz bir defa baş kestirir ama bir defa baş kestirmek binlerce defa kendi beynine, kendi vicdanına, kendi ruhuna küsmekten iyidir.
(devam edecek….)
Turgay URGUR

2025 Açılış Konuşmam

 İnsan neyi özler? Sevgiyi, huzuru, barışı, başarıyı, umudu özler. Bunun en doğru yerlerinden birisi Siz sevgili çalışkan, dürüst ve güzel a...