27 Kasım 2016 Pazar

Yaşasın ölmek.



Bana söylemlerinle değil, eylemlerinle gel. Bildiklerini değil, bilmediklerini konuşalım. Yapacaklarına yaptıklarından başlayalım. Alıntı, çalıntı, kalıntı istemiyorum. Basit olsun, hafif olsun ama insan için işe yarasın.

Her şey ölümle başladı. Tohum toprağa ölmek için düştü.

Sevmenin en sonu: ölümüne sevmekti.

Şehit sonsuzluğa ölümle uğurlandı.

Korkusuzca ölebilenler hatırlandı. İnadına yaşamak isteyenler ise bir var- bir yoktu. Birbirlerinden farkı da yoktu.

Ölüm her canlının ortak tadıydı.

Ölmek için yaşıyoruz.

Aslında en uzun hayat kelebeğindi. Çünkü hayatla hayatın anlamını en az o öldürmüştü. Asıl vazifeden uzaklaşıp adileşmemişti.

Hatırada kalanlar hep ve tek 'son' sözlerdi.

Güneş ölecek, ateş ölecek, su ölecek. Ah insan ahhh!   Ölüm sadece en çok istenen değil, istenmesi gerekendir.

Günah batağında şehirler yaşadığını sanırken, Hira’da ölüm vardı. Aşka ile ölüm vardı. Her bir hicret ölüme giderdi. Ali’nin yattığı yatak mis gibi ölüm kokuyordu.

Hayat kölelerinin ve düşkünlerinin yüzüne nankörce  çizgiler kazırken,  ölüm sırasını edeple bekliyordu.

Ah insan ah!!.   Uykusuz geceler, her şeyi terk edişler, anadan yardan geçişler, bir şarapnele gerilen göğüsler yaşam için miydi? Ya da yaşamak için miydi? Hepsi de en temiz, en gerçek ölümler içindi. Çünkü sahte ölümler de vardı. Hem de çoktu. Hem de çoğunlukta.

Yaşasın ölmek.
    


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ANAHTAR GENÇLERİMİZDE

       Gençler, öğrencilerimiz, çocuklarımız şüphesiz hepimiz için en büyük değere sahip. Şehirlerimizi, sokaklarımızı, çarşılarımızı, okull...