Bana söylemlerinle değil, eylemlerinle gel. Bildiklerini değil,
bilmediklerini konuşalım. Yapacaklarına yaptıklarından başlayalım. Alıntı,
çalıntı, kalıntı istemiyorum. Basit olsun, hafif olsun ama insan için işe
yarasın.
Her şey ölümle başladı. Tohum toprağa ölmek için düştü.
Sevmenin en sonu: ölümüne sevmekti.
Şehit sonsuzluğa ölümle uğurlandı.
Korkusuzca ölebilenler hatırlandı. İnadına yaşamak
isteyenler ise bir var- bir yoktu. Birbirlerinden farkı da yoktu.
Ölüm her canlının
ortak tadıydı.
Ölmek için yaşıyoruz.
Aslında en uzun hayat kelebeğindi. Çünkü hayatla hayatın
anlamını en az o öldürmüştü. Asıl vazifeden uzaklaşıp adileşmemişti.
Hatırada kalanlar hep ve tek 'son' sözlerdi.
Güneş ölecek, ateş ölecek, su ölecek. Ah insan ahhh! Ölüm sadece en çok istenen değil, istenmesi
gerekendir.
Günah batağında şehirler yaşadığını sanırken, Hira’da ölüm
vardı. Aşka ile ölüm vardı. Her bir hicret ölüme giderdi. Ali’nin yattığı yatak
mis gibi ölüm kokuyordu.
Hayat kölelerinin ve düşkünlerinin yüzüne nankörce çizgiler kazırken, ölüm sırasını edeple bekliyordu.
Ah insan ah!!.
Uykusuz geceler, her şeyi terk edişler, anadan yardan geçişler, bir şarapnele
gerilen göğüsler yaşam için miydi? Ya da yaşamak için miydi? Hepsi de en temiz,
en gerçek ölümler içindi. Çünkü sahte ölümler de vardı. Hem de çoktu. Hem de
çoğunlukta.
Yaşasın ölmek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder