2 Ocak 2025 Perşembe

HÂLSİZLİK

 

Geceler sana farklı bana farklı,
Çok geç anladım sen farklı ben farklı.
Gönül sarayımı yıkan,
Anladım benden çok farklı.
İnsan işte, andanıyor.
Herkesi kendi sanıyor.
Oysa toprak farklı, çiçek farklı,
Yazan bir olsa da,
Keder farklı, kader farklı.
Belki lisan aynı, hece aynı;
Lakin idrak farklı, yürek farklı.
İçtiğimiz su, yediğimiz ekmek aynı;
Benim senden umudum,
Senin ise yolun çok farklı.
Hâl bu…
Şehrimiz aynı, sokak aynı;
Bekleyen farklı.
Bir ömürde saatler hep aynı,
Sabır farklı, teselli ondan da farklı.
Hadi diyelim sonbahar aynı, kış aynı;
Saçımdaki ak, gözümdeki yaş aynı;
Mazideki sen şimdiki senden çok farklı.

Yolcu (7)

 - Hey yolcu, nereye?

-Eve.
-Ev derken?
-Gönül haneme. Huzur yuvama. Sevgi ocağıma.
-Bir iki cümle söyleseydin?
-Ne hakkında?
-Kariyer, basamak, yükseliş, mevki hakkında.
-Sabah sabah nereden esti ki?
-İnsanlık onlarla yatıp, onlarla kalkıyor.
-Bazı konularda konuşmaya gerek yoktur lakin madem sordun iki söz diyelim. Gerek yoktur çünkü kainat mescidinde Kuran her gün, her saat hakikatı söylüyor.
Biraz açayım. Tevbe suresinde Allah diyor ki: “Hepsinden âlası ise Allah’ın kendilerinden razı olmasıdır.”
-Yani?
-Yanisi şu: En büyük mertebe mertebe-i rızadır. Tabi bu mertebeyi elde etmek zorluğun içinde bir kolaylığı barındırıyor. Demem o ki: elde etmesi zor değildir, kul bu dünyayı bir kışla, ordu kabul ederse; hayatını da bu mantıkla yaşarsa en büyük mertebe olan rıza mertebesini elde eder. Allah’ın rızasına ulaşma mantığı.
-Bu mertebeye kul çabucak nasıl ulaşır?
-Hanım, çocuklar evde beni bekler lakin madem mevzu derin, bir iki cümle diyelim. Diyelim ki belki hoş bir seda bırakırız.
İnsandaki güçlü hisler ahiret için, sonsuz bir hayat için verilmiştir. Sevmek, hırs, aşırı talep ve diğer hisler. Bu duyguları insan ebedi bir hayat için kullanırsa doğrusunu yapmış olur. Fakat bu duygular geçici bir hayat için kullanılırsa; sonsuzluk yerine bu kısa hayat tercih edilmiş olur.
-Peki biz dünyada bu hisleri kullanmayalım mı?
-Güzel. Haklısın. Tabi ki kullanalım. Elbette kullanalım ama mecazın arkasındaki hakikatı bilelim, görelim ve ona göre davranalım. Sen sormadan ben anlatayım. Kul eşini sevmeli ama O’nun için, kul okula gitmeli ama O’nun için, kul ilim tahsil etmeli ama O’nun için.
Kul işini geliştirmeli ama O'nun için.
Hem eline ne geçiyor ki? Geçse geçse gelecek kaygısı. Kısa bir hayata kaygı değil fiili ve kavli dua gerek. Tevekkül gerek.
Mal bir araçtır, Müslüman çalışkan ve zengin olmalı. İslam Devletleri her konuda gelişmiş olmalı ama mal sevgisi amaç olmamalı. Malı, mülkü kazanmak mecazi bir hırs seviyesinde kalıp asıl, hakiki mülkün ahiret bahçesinde olacağını kul aklından çıkarmamalı. Zaten 5 vaktin arası yapılan her helal çalışmanın da ibadet hükmünde olduğunu gayet iyi biliyoruz. Kişinin 5 vakit arasında attığı adi adımlar bile çoklar değerinde ibadetlere dönüşüyor.
Öyleyse hissin özünü ahirete, hafiflerini dünya hayatına vermekte huzur vardır. Bu yol, bu yöntem; yüksek ahlâk, hikmet, selim bir kalp, huzurlu bir ruh ve bunların neticesinde medeni ve tekamül etmiş bir toplum oluşturur.
-Seni evin yolundan alıkoydum. Son olarak ne dersin?
- Hırs, istemek, kazanmak, başarmak, sevmek gibi hisler herkeste vardır. Önemli olan bu hisleri yok etmek, yok saymak değildir. Asıl önemli olan bu hislerin yönünü mecazdan hakikate çevirmektir.
Velhasılı insan enaniyeti, gururu bırakacak. Dünyadaki ilim, iş mevkilerini geliştirmeye çalışırken kalbinde mertebe-i rızayı (O’nun rızasını ali tutacak).
Dahası kul da Allah'tan razı olacak.
-Kul mu razı olacak?
-Evet. Kendisine verilen hayata, sağlığa, maddiyata, eşe, evlada razı olacak. Yükseklere bakıp şikayet etmeyecek. Kendine, kendine bakacak ve şükür edecek. Mütevazi olacak.
-Yıl bitiyor.
-Bitecek ama bu bitiş ebedi bir var oluşa gidiş. Müslümana yakışır bir şekilde yaşamak esas olan. Tevazu lazım. Eğilmek lazım. Allah'a emanet ol.
TURGAY URGUR

21 Aralık 2024 Cumartesi

Filistin

 Bir duman. 


İnsanlığın üzerinde bir duman. 


Yine insanın eliyle, insanın niyetiyle var olan bir duman. 


Bir günlük değil, bir aylık değil, yıllardır bir türlü kalkmayan bir duman. 


* * 


Bencil, arsız, acımasız ve de sınırsız. 


* * 


Buna herhalde ‘savaş’ diyemeyiz. ’Katliam, soykırım, vahşet veya insanlık dışı suç.’ demek doğrusu. 


* * 


İşin en temelinde ‘normalleştirme’ vardı. Öncü birlikler tüm dünyada medya ağları ile ahlaksızlıkları, cinayetleri, hırsızlıkları ve aklımıza gelebilecek insan için olumsuz ne varsa hepsini de normalleştirdi. 


Dizileştirdi, oyunlaştırdı, telefonlaştırdı, sıradanlaştırdı ve basitleştirdi. 


Böylece katliam izlemek ile dizi izlemek arasında fark kalmadı. Çocukların katledilmesi cep telefonunda anlık bir görüntüye dönüştü. İzlemeği tercih edebildik ama neyi izleyecemiz ve süresi onların elindeydi. 


Bir dizinin, maçın, Tv haberinin sonunun beklendiği gibi coğrafyamızda olup bitenlerin sonu bekleniyor. Sıradan olaylar ile kitlesel olaylar arasında psikolojik paralellik oluştu.  


* * 


Acının sahiplenilmesi konusunda ise çoğu konuda olduğu gibi bölünmüşlük var. Zor olan kısımlarından birisi de işte tam da bu. Böylesi büyük bir katliam bu kadar farklı yorumu getirmemeliydi diye düşünüyorum. 


Doğru. Suçlusu biz değiliz. 

* * 


Lakin iş büyüyor. Yayılıyor. Şehitler, gaziler, yerinden yurdundan olanlar her geçen gün artıyor. 


* * 


Varsa ‘çözüme’ gel seslerini duyuyorum.


* * 


Çözümü Orta Doğu ülkelerinden beklemiyorum. Şu ana kadar yapmalıydılar. İstemediler, güçleri yetmedi ve benzeri birçok neden sayılabilir. Sanırım şu anda çoğu kişinin de onlardan yana bir umudu varmış gibi görünmüyor. 


Türkiye’nin bu olaya doğrudan müdahalesi ise katliam yanlılarının özellikle istediği. Öyle bir girişim onların ekmeğine yağ sürer. Lakin bu hafta içinde Devletimizin en yetkili mercilerinden hedefin ülkemiz olduğunu duyduk. Güçlü bir ordunun önemini hepimiz tekrar fark ettik. Güçlü, gelişmiş ve her zaman müdafaya hazır bir ordu ülkemizin vazgeçilmezi. 


Boykota ama çok yönlü ve bilinçli bir boykota varım. Keşke boykot bir an önce genele yayılabilse. 


* * 


Acizane asıl ve etkili çözümü ise ‘bu felaketin’ Avrupa insanına anlatılmasında görüyorum. 


İlginç bir öneri olduğunun farkındayım. 


Çünkü bu işin düşünce kaynağını Avrupa’daki bir çok yönetim ve güç kaynağı oluşturuyor. Katliam ordusu arkasında bu gücü bildiği için bu kadar rahat. Lakin güç odakları ile halklar ’katliam’ konusunda farklı düşünüyor. Sokaklar, üniversiteler, gençler, anneler, öğrenciler savaş istemiyor. Batıdan başlayan bir uyanış Orta Doğuyu, Orta Asya’yı, Afrika, Uzak Doğu ve diğer okyanus ötesi ülkeleri harakete geçirebilir. Yoksa ülke olarak bizim de bu katliamı durdurmaktaki gücümüz yeterli gelmeyecektir. Yani diyorum ki! Bazıları için gereksiz ve uçuk bir fikir gelse de dünyadaki savaşlardan ve adaletsizlikten Avrupa insanının desteğini alarak çözüm bulabiliriz. Bu bir ‘sığınma’ çağrısı veya ‘acizlik’ çığlığı değildir. Bu nedenle Sayın Cumhurbaşkanımızın ‘Dünya 5’ten büyüktür.’ sözü aslında tüm insanlığa bir çağrıdır. 


Düşman ne yazık ki çok güçlü. Çözüm ise düşünce, mezhep, ırk,din, millet ve devlet ayırmadan iyiliği isteyen herkesle BİRLİKTE dur diyebilmektir. Bu birlikteliğe kendi içimizden başlamak ise en doğrusudur. 


Turgay Urgur

Zaman

 Bir çocuğunun bilgisayarının oyun konsolu ile nükleer bir silahın konsolu arasında fark neredeyse yoktur. 


Medeniyetin(?) hayatı oyunlaştıran ve/veya katliama dönüştüren araçları benzer mantıkla çalışıyor. 


Gerçek olmayan üzerinden gerçeğin yapısı değiştiriliyor. 


Bu değişimi tohumda yaptılar. Giyside yaptılar. Yiyecekte yaptılar. Dilde yaptılar. Örf, adette yaptılar. Sıra insanı değiştirmeye değil, bizzat yok etmeye geldi. 


Bundan dolayı artık binlerin katledildiği olaylar zinciri izleyenlere olağan geliyor. 


Oysa zulüm en zayıftan güçlüye doğru usul usul, sinsice ilerliyor. 


Hedef iyiler. 


Hedef masumlar. 


Hedef güzel düşünceler. 


Zaman birliktelik zamanı. Zaman tek yürek olma zamanı. 


Evde, çarşıda, okulda, ibadethanede, sokakta ve tüm ülkede BİRLİK zamanı. 


Hedef hep bizdik. 


Çünkü dünya medeniyetinin tekrar Anadolu’dan çıkacağını gayet iyi biliyorlar. 


Turgay Urgur

Ağır



Kapattığın kapılar, 

Duvardan yapılar. 


Açtığın yaralar, 

Ruhumu paralar. 


Göz yaşın maziyi aralar,

Ümitleri  hunharca karalar.


Resimlerin yanımdaymış gibi bakar,

Yokluğun kar yanığı gibi yakar. 


Karanlık yaşamakla aramı bozar, 

Usul bir gülüşün birden yapar. 


Kahırdan yıldızlar akar,

Nefretten şimşekler çakar. 


Şimdilerde her köşe hüzün kokar, 

Hayalin yerinde mi diye yoklar.


Günahlar insanı mahzenlerde saklar, 

Vicdan, dolu misali camlarımı taşlar.


Susuzluktan değil sessizlikten çiçeğim solar, 

Saatin tik takları saçlarımı yolar, yolar. 


Yanlış şık oluverir yıllar, yıllar,

Çünkü insanı asıl yoran doğrular, doğrular. 


Ağır, 

Çok ağır. 


Ağır ağır gidelim, 

Çok ağır. 


Turgay Urgur

Yorgan

 Büyük. Büsbüyük bir yorgana ihtiyaç var. 


Bir değil, on değil, yüz değil binlerce çocuk için. 


Kim vermek ister ki? 


Yüklükte fazladan duran, baza altından, kullanılmayan veya kendinizin veya çocuğunuzun üstündeki. 


Bir gecelik ödünç. 


Sonsuzluk uykusundaki çocuklar için. 


*   *  *


Kış geldi. 


Kimileri için ‘soğukluk’ getirir. Kar getirir. 


Kimsesizler için ise sadece onları getirmez. 


Açlık getirir. 


Hastalık getirir. 


Ayrılık getirir. 


Çaresizlik getirir.


Annesizlik, babasızlık, evlatsızlık getirir. 


Yetememek getirir. Gözyaşı getirir. 


Yıkılmış evler. Paramparça aileler getirir. 


* *  *


Sonsuzluk uykusundaki çocuklar için büsbüyük bir yorgan lazım. Ödünç. Kim getirir? 


Bir yorgan. Bir gecelik. 


Merhamet gibi insanı saran, 

Sevgi gibi sımsıcak, 

Güzel sözler gibi yumuşak ve insanlık kadar büyük, büsbüyük bir yorgana ihtiyaç var. 


Anne kokusunda ve baba güveninde bir yorgan. Aynı evimizdekiler gibi. Çocuklarımızın üstüne örttüklerimiz gibi. 


Sonsuzluk uykusundaki çocuklar için büsbüyük bir yorgana ihtiyaç var. 


Ödünç. Bir gecelik. 


Turgay Urgur

4 Ağustos 2024 Pazar

Acırım Sana (2)

 Acırım Sana (2)


Yalnızlığım duvarlarda,

Sırtım pek. 

Yorgunluğum sadece dilimde, 

Kafam denk. 


Sen düşün, 

Sen üzül, 

Acırım sana. 


Nasılsa çiçeklerim soldu, 

Anı defterlerim çoktan doldu, 

Hayat beni anladı, 

Kıymet bilemediğin her an için, 

Sen üzül, 

Sen düşün, 

Acırım sana.

ZOR

 Zor. 


Evet çok zor. 


Ama 'hayatı' anlamak ölümü anlamaktan geçiyor. 


Ölüm penceresinden bakınca hayatı en net haliyle, en keskin çizgileriyle görüyoruz. 


Çok lafa gerek duymadan, çok bilmeden, çok konuşmadan, çok düşünmeden 'o' pencereden bakınca işimiz epey bir kolaylaşıyor. 


Böylece; 


Mala, 

Evlada, 

İşe,

Sohbete,

Paraya,

Arabaya,

Her türlü duyguya,

Her söze,

Her davranışa, 

Geçmişe ve de geleceğe dair bakışımız değişiyor. 


Ölümü ölmeden anlamak lazım.


Yoksa hayatı da kaçırıyoruz. 


Zor ama başka yolu yok. 


Ölümü anlamaya başlayınca;


Başka bir 'ben' bulacağız.


İlk ben'imizi bulacağız. 


Dünyaya geldiğimiz ben'i.


En masum ben'i. 


Yaşıyorsak, hala yaşıyorsak hala zaman var demektir. 


Selamlar,


TURGAY URGUR

Şan

 Sırtıma vurulan hançerin kabzasındaki kurumuş kanım kan, 


Gönül dostlarımın uğradığı yıkık bir hanım han, 


Dünya misafirhanesinde hatasıyla sevabıyla fakir bir canım can,


Elhamdulillah! Yüce Mevlanın bahşettiği şanım şan. 


Turgay URGUR

FALCI



Bir falcı buldum, 

Kendimi sordum. 


İki yol gördü, 

Hayalle ördü. 


Birinde yalnızlık, 

Diğerinde pişmanlık. 


Usul usul konuşurken,

Yalanlarına inanırken,


Titredi dili,

Ardından eli,


Sustu. 

Sanırım korktu. 


Ne oldu? ‘Hayırdır.’ dedim,

Yamacına eğildim. 


Dedi: Benim işim yalanla, 

Kendi kendine kananla, 


Bunlar ise gerçek, 

Senden başka kim bilecek?


Önce güldüm, 

Ardından üzüldüm. 


Dedi: neden bu kadar yoruldun?

Sonunda ne oldun?


Dedim: çünkü değer verdim. 

Herkesi kendimden bildim. 


Cesaretin varsa anlatayım,

Yalanlarına karşı sana gerçekleri satayım,

Ama bu sefer ben başlayayım.


Hayat kısacık bir yol, 

Olabilirsen kendin ol. 


Kahrın, 

Düşmanın.

Sabrın, 

Sırdaşın. 


Zaman halinden anlamaz, 

Kendi bildiğinden şaşmaz, 

Akıllı kişi kendinden öteye aşmaz, 

Fikrinden başkasına karışmaz. 


Misafir had bilendir, 

Merhamet sahibi halden bilendir.


Dünya handır, 

Hayat sadece ‘o’ an’dır. 

Beden aşk ile candır, 

Ruh ahlak ile şandır. 


Kimseye güvenmemeye kendinle başla, 

Aczini unutmamak için sık sık nefsini taşla.


Günah insanlık hali, 

Tövbe varsa insan elbet alî. 


Ayet ve Sünnet ile her şey belli, 

Vicdanının beğenmediği çok şey şaibeli. 

Unutma minnet bedelli, 

Mihnet ise bolca kederli. 


Sabret ki Mevla seni görsün, 

Aşkın sırrını ‘O’ çözsün. 


Masiva ile kendini yorma, 

Cevapsız soruları sorma. 


Sübhanallah ile kainatı seyret, 

Her şeyden evvel varlığına hayret!

İmkanın olduğu sürece hayır et. 

İyi ki var oldum diye şükür et.

Yarın elinden tutacak olan iyi niyet. 


Bitmemiş vakit tabi ki geç değil, 

Lakin sen sen ol erken eğil. 

Çünkü ecel saklı, 

Şekli ve zamanı farklı farklı. 


Ne oldu falcı? 


Dinlerken yoruldun,

Derin bir telaşa koyuldun. 

Sil baştan yaşamak yok, 

Yerinden çıkalı çok oldu ok. 


Evet ölüm gerçek, 

Zorunlu seçenek, 

İstesen de istemesem de bu ömür geçecek, 

Sıra sana da gelecek. 


Ağla falcı, 

Göz yaşı ruhun ilacı. 


Ağla falcı, 

Acı erdemin tacı.


Kurtuluş sancında, 

Aşk orucunda. 

Şehadetler hep Resul kucağında, 

Kulluğunun farkında olduğunda. 


Haydi kalk! Gidelim, 

Recaya yolculuk edelim. 


Turgay URGUR

HÂLSİZLİK

  Geceler sana farklı bana farklı, Çok geç anladım sen farklı ben farklı. Gönül sarayımı yıkan, Anladım benden çok farklı. İnsan işte, andan...