20 Aralık 2025 Cumartesi

YOLCU 9

 


-Hey yolcu! İnsan bu merdivenlerde en çok neyin özlemini çeker?   

-Vefa. 


-Kimden? 

-Vefalı olduklarından. 


-Ya olmazsa? 

-Olmayabilir. Olmaz. Sadece özlemini çeker. 


-Ne demek bu şimdi? 

-Kişisel bir hak. 


-Peki bu işler neden böyle? 

-Tercih. Herkesin kendi tercihi. 

Marketten makarnayı alırken çubuk veya kıvırcık seçmek gibi. Herkes istediğini seçer. Sevmek, beğenmek, özlem duymak, kıskanmak, paylaşabilmek bunların hepsi tercih. Hem de bilinçli tercihler.


-Bu tercihler değişmez mi? 

-Çok zor. 


-Neden zor ki? 

-Çünkü işin içinde geçmiş var. 


-Geçmiş mi? 

-Evet. Kişinin geçmişi var. Nasıl ki kimse geçmişini değiştiremiyor. Geçmişten gelen tercihlerini de değiştiremiyor. 


-Bu o zaman öğrenilen bir şey değil. Yani insan; sevmeyi, hakperest olmayı, cömertliği öğrenemiyor. 


-Tam da öyle değil. 


-Ya nasıl? 


-İnsan o dediklerini bazen deniyor. Ama bu sırıtan bir taklitten ibaret. 


-Ciddi olamazsın. 


-Verebilen, paylaşabilen, samimi olan zaten geçmişinde bu potansiyele sahip kişidir. Belki sadece gerçekleştirememiştir. İleriki yaşlarda eline imkan geçince bunu yapmıştır. Yani: o zaten geçmişte imkanı olsaydı yine verebilecek, sevebilecek, paylaşabilecek olandır. 


-Bu ‘değişememe’ konusunda kararlı mısın? 


-Gayet kararlıyım. İstersen bunu görmek istersen toplumun içindeki yakınlığı olan kişilere bir bak. Çünkü bu konudaki en can alıcı örnek onlardır. 


-Ya kişi ben değiştim falan diyorsa. 

-Çok sinsi bir plan yürütüyordur. 


-Bugün beni çok şaşırttın? 

-Şaşırma! Biraz klasikleri oku. 


-Şimdi durduk yere klasiklere nasıl geçtin? Üstelik kimin klasiğini. 


-Fark etmez. Hepsi aynı yere çıkar. Yunan mitolojisi de, Rus klasikleri de, İlahi Komedya da, Kafka da. 


-Peki insanlar bazen dinlerini falan değiştiyor.Hatta dine,imana geliyor. Ya da tersi oluyor. 


-Değişmiyor. Özüne dönüyor özüne. 


-Özüm ne ki? 


-Öz yalnız kaldığındaki sendir. 


-Neyin yalnızlığı? 

-Ruhun. 


-Ruh ne zaman yalnız kalır. 

-En kalabalıklarda. 


-Kalabalıklarda mı? 

- Evet. İnziva teoridir. Şehir pratik. Yanlızlık kondisyondur, kalabalık maç. Ruh sadece zorlandığında, mücadele ettiğinde kendini bulur. Savaş öncesi hazırlık anında herkes ‘ben de varım.’ der ama asıl neferleri savaşın en kızgın anında görürsün. Onun için zorluk yaşamayan, çalışmak zorunda kalmayan kimse ‘ben oldum’, ‘ben piştim’ demesin. 


-Üf yaaaa. Kafam allak bullak oldu. 

-Biraz ara verelim. 


-İyi olur. Ara vermek insana iyi gelir. Hem belki de bu merdivenden evin içine de gireriz. Elbette ev sahibi davet ederse. 


( Devam edecek….) 


Turgay Urgur

BU CUMARTESİ



İnsan belirli yaştan sonra kullanmadığı ne varsa atmak istiyor. Geçmişteki değeri ne olursa olsun hızlı adımlarla, gerekirse vicdanının ağzını kapatarak en yakın çöplüğe onu atmak istiyor. Eski bir sandalye, isteyerek alınmış bir kolye, çok sevilen bir gömlek. Neyse işte. Atıp kurtulmak istiyor. Bu belki de kalbin çok istediği bir şey değil ama zaman insana bunu zorla yaptırıyor. Maalesef bu durum duygular için de geçerli. Kullanılmayan veya bir daha kullanılmak istenmeyen duygular atılmayı bekliyor. SORUN NE biliyor musunuz? Nereye atılacaklar? 


*   *


Zor günlerden geçiyoruz. 


Bu ‘zorluk’ bazımızı hem maddi hem de manevi olarak etkiliyor. 


Gün oluyor bu iki (maddi-manevi) zorluk adeta bir birinin ateşine odun taşıyor. Maddi zorluklar kapıda zaten hazır bekleyen manevi sıkıntıları da içeri alıyor. 


Her insan farklı alanlarda zorluğu yaşar.


İnsanın hayatını ‘bu zorluklar’ garip bir şekilde bazen, kimilerine göre çoğu zaman olumlu da etkiler. 


‘Ben zorlanmadım.’ diyen de pek duyulmaz. Hatta iş konuşmaya gelince ‘geçmiş zorluklar’ bir başka anlatılır. 


Tabi yazıya ‘Zor günlerden geçiyoruz.’ diye başlayınca, ‘Hayırdır derdin ne ki?’ ‘Yine ne oldu?’ ‘Aman seninkiside dert mi be?’ sözleri kulaklarını çınlatıveriyor. 


Şükür. Sonsuz şükür. Dünyadaki; türlü türlü, kimi zaman hastalıklı kimi zaman ölümlü dertlere bakınca gerçekten de ‘Benim derdimin ne ehemmiyeti var.’ diyorum/z. Hemen yakınımızdaki savaşlar, öncelikle kadınların ve çocukların vefatı insanım diyen herkesi üzüyor. 


Gerçekten ve en içten halimizle bulunduğumuz duruma binlerce şükür. 


Allah şükrünüzü arttırırsanız nimetimi arttırırım diyor. 


Hâl böyleyken. ‘Zorluk nerede?’ değil mi? 


Konuya girmek bu kadar ‘zor’ ise konudan çıkmak nasıl olacak ki? 


Bir cumartesi yazısının kısa olmasını beklemiyorsunuz sanırım. Hazır çaydanlıklar doluyken ve kendimize ayıracak saatlerimiz halâ varken uzun zamanı kısa bir yazıyla örselemek olmaz diye düşünüyorum. 


Her neyse usuldan konuya gireyim. Hafta sonu planlarını geciktirmek iyi olmaz. Konuya tam girecekken yazımın yarın kalmasına da gönlüm hiç elvermez. 


Zor günler dediğim: kültürel zorluk. 


Hiç yaşamamamız gereken bir hayatı, bir günü, bir anı yaşamaya zorlanıyoruz. 


İstemediğimiz ekranlara, tarzımız dışındaki garip şeylere; kısacası bizimle uzaktan yakından ilgisi olmayan her şeye zorlanıyoruz. Zorlandık. YOKSA ‘bu kültürel zorbalığa’ alışmaya mı başladık? Hani medeniyet? Hani maneviyat? Suçlu kim? 


*  * 

“Eğer Danae tunç bir kuleye kapatılmasaydı,

Danae’nin hiçbir zaman Jupiter’den çocuğu olmayacaktı” (Ovidius, Amores, II, XIX, 27) Mücadele olacak ki ortaya Hak namına güzel bir ürün çıksın. İnsanı şereflendirsin. İyi niyetle başlayan mücadeleler elbette neticeye


*   *   


İyi niyet. İyi niyet. İnsanı huzura boğan fıtri güç. Kolay, masrafsız ve etkili. Gücünü Rahmandan alan bir cümle ‘Bismillah’ . Kulun elindeki anahtar. 


*   *


Şimdi yine çalışma zamanı. Okuma, düşünme ve paylaşma zamanı. Hepinize güzel hafta sonları diliyorum. 


Turgay Urgur

7 Aralık 2025 Pazar

Yolcu 9



-Hey yolcu! İnsan bu merdivenlerde en çok neyin özlemini çeker?   

-Vefa. 


-Kimden? 

-Vefalı olduklarından. 


-Ya olmazsa? 

-Olmayabilir. Olmaz. Sadece özlemini çeker. 


-Ne demek bu şimdi? 

-Kişisel bir hak. 


-Peki bu işler neden böyle? 

-Tercih. Herkesin kendi tercihi. 

Marketten makarnayı alırken çubuk veya kıvırcık seçmek gibi. Herkes istediğini seçer. Sevmek, beğenmek, özlem duymak, kıskanmak, paylaşabilmek bunların hepsi tercih. Hem de bilinçli tercihler.


-Bu tercihler değişmez mi? 

-Çok zor. 


-Neden zor ki? 

-Çünkü işin içinde geçmiş var. 


-Geçmiş mi? 

-Evet. Kişinin geçmişi var. Nasıl ki kimse geçmişini değiştiremiyor. Geçmişten gelen tercihlerini de değiştiremiyor. 


-Bu o zaman öğrenilen bir şey değil. Yani insan; sevmeyi, hakperest olmayı, cömertliği öğrenemiyor. 


-Tam da öyle değil. 


-Ya nasıl? 


-İnsan o dediklerini bazen deniyor. Ama bu sırıtan bir taklitten ibaret. 


-Ciddi olamazsın. 


-Verebilen, paylaşabilen, samimi olan zaten geçmişinde bu potansiyele sahip kişidir. Belki sadece gerçekleştirememiştir. İleriki yaşlarda eline imkan geçince bunu yapmıştır. Yani: o zaten geçmişte imkanı olsaydı yine verebilecek, sevebilecek, paylaşabilecek olandır. 


-Bu ‘değişememe’ konusunda kararlı mısın? 


-Gayet kararlıyım. İstersen bunu görmek istersen toplumun içindeki yakınlığı olan kişilere bir bak. Çünkü bu konudaki en can alıcı örnek onlardır. 


-Ya kişi ben değiştim falan diyorsa. 

-Çok sinsi bir plan yürütüyordur. 


-Bugün beni çok şaşırttın? 

-Şaşırma! Biraz klasikleri oku. 


-Şimdi durduk yere klasiklere nasıl geçtin? Üstelik kimin klasiğini. 


-Fark etmez. Hepsi aynı yere çıkar. Yunan mitolojisi de, Rus klasikleri de, İlahi Komedya da, Kafka da. 


-Peki insanlar bazen dinlerini falan değiştiyor.Hatta dine,imana geliyor. Ya da tersi oluyor. 


-Değişmiyor. Özüne dönüyor özüne. 


-Özüm ne ki? 


-Öz yalnız kaldığındaki sendir. 


-Neyin yalnızlığı? 

-Ruhun. 


-Ruh ne zaman yalnız kalır. 

-En kalabalıklarda. 


-Kalabalıklarda mı? 

- Evet. İnziva teoridir. Şehir pratik. Yanlızlık kondisyondur, kalabalık maç. Ruh sadece zorlandığında, mücadele ettiğinde kendini bulur. Savaş öncesi hazırlık anında herkes ‘ben de varım.’ der ama asıl neferleri savaşın en kızgın anında görürsün. Onun için zorluk yaşamayan, çalışmak zorunda kalmayan kimse ‘ben oldum’, ‘ben piştim’ demesin. 


-Üf yaaaa. Kafam allak bullak oldu. 

-Biraz ara verelim. 


-İyi olur. Ara vermek insana iyi gelir. Hem belki de bu merdivenden evin içine de gireriz. Elbette ev sahibi davet ederse. 


( Devam edecek….) 


Turgay Urgur

21 Ekim 2025 Salı

HAYAT (7) /

Ah hayat! Sen ne güzel bir hediyesin.
Gündüzüyle, gecesiyle, kışın karı yazın güneşi ile ne de güzelsin.
Soframızda binbir türlü nimetle,
Dilimizde sohbetleri ile,
Uçan kuşlar, uçuşan hayaller ile,
Denizde balıklar, gökte yıldızlar ile bize en güzel hediyesin.
Hasrette ve vuslatta türlü türlü hisler ile,
Kimi zaman hüznü kimi zaman sevinci haykıran gözyaşları ile çok güzelsin. Çok.
Vefalı, kibar dostlar ile;
Ocakta ana, baba, kardeş ile,
Kucakta bebekler,
Bir yastıkta eşler ile Allah’ın biz kullarına verdiği değersin.
Hayat! biliyoruz sen sonsuzsun çünkü inanıyoruz,
Bizi ara ara zorlarsın, ölçer biçersin, varlıkla ve yoklukla imtihan edersin çünkü her şey gibi sen de O’nun emrindesin.
Hayat! iyi günde kötü günde sana en çok sabır yakışıyor. Dua, ilim ve tevekkül yakışıyor.
Unutmadan hemen yazayım helal olan her şey sana yakışıyor.
Ey hayat! Seni hep kıskandım. Sen alemlere rahmet Hz. Muhammet ile şereflendin.
Kullarını buradan, fanilikten huzur-u Rahmana alıp alıp götürürsün. İşte bu yüzden başımın tacısın. Ağzımın tadısın. İşte bu yüzden seni haramla bozamam. Kadrini, kıymetini bilmek isterim. Sırat-ı müstakimde elif gibi dim dik olmak isterim. Bir secdede uyuyakalmak, O’nun sancağında yeniden uyanmak isterim.
Seni bize veren Rabbimize şükürler olsun.
Sabır, dua ve güzel söz ile hoşçakalın.
Turgay Urgur

İHTİYAÇ VAR


Dinlendiren bir sohbete, sakin bir mekana, güvenebileceğimiz dostlara ihtiyaç var.
Yüksek sesten uzak, şikayetin olmadığı, karşılıklı bir muhabbete ihtiyaç var.
İçinde siyaset, ticaret, para, alınanın-satılanın, birileri için moda olanın konuşulmadığı bir sohbete ihtiyaç var.
Biliyorum, savaşlar ve felaketler çağında çok zor ama ruhumuzu dikkate alan bir zaman dilimine çok ihtiyacımız var.

Yolcu 14


-İnsana ne yakışır?
- Kur’ân misali hakikatli bir halâvet yakışır. Halâvet tatlılık demek. Kur’ânda tekrarlar vardır. Ama bu insanı usandırmaz. İnsan da sabaha, güne, söze, içtimai hayata dair çoğu şeyi tekrar eder. Bu tekrarın usandırmaması lazım bilakis insanın hem kendine hem de dışına hoş gelmesi gerekiyor.
-Bu nasıl olur ki?
-Tatlı dille, Peygamberi bir ağızla, helâl konuşan bir dille. Rehberimiz Allah’a layık bir kul olmak için ne gerekiyorsa hepsini bize öğretti ve öğretiyor. Kur’ândaki garabet ( orijinallik ) insana ilham olmalı.
-Yani hayatı onunla donatacak…
-Evet. Böylece ruh, kalp, akıl, şahsi hayat, nefis huzur bulacak. Birey, aile, toplum, koskoca bir Millet felaha erecek. Kalbi tasfiye eden( arındıran) Kur’ân, akla istikamet veren Kur’ân, ruha inkişaf veren Kur’ân, insanı terbiye eden Kur’ân. İnsan onsuz yaşayamayaz.
-Yolcu. Zaman çok hızlı değil mi?
-Olması gerektiği hızda. Onun mühim bir vazifesi var. Zaman bizi buradan sonsuzluğa alıp götüren bir binek. İşini çok iyi yapıyor. Şükürler olsun. “İnsana zaman dursun mu? Yoksa devam etsin mi ?” diye sorulsaydı. İnsan zamanın işine hiç karışmazdı. Madem sen beni Yaratıcıma götürüyorsun haydi bir an evvel gidelim derdi.
-Yolcu sana bundan dolayı mı yolcu diyorlar?
-:) Herhalde öyledir. Durmak yok, durmaya gerek de yok.
-Seni yine alıkoydum.
-Yok yok kimse kimseyi alıkoymadı. Bak ! Gün bizi aldı ve yeni bir günün eline teslim etti. Şükürler olsun. Allah hamd eden diller, veren eller, hakkı hakikati gören gözler, helal konuşan diller nasip eylesin.
-Hadi selametle.
-Allah’a emanet ol.
TURGAY URGUR

Pazar notları 2025


Sadelik arıyoruz. Evimizde, iş yerimizde, düşüncemizde, sözümüzde yani kısacası her halimizde sadelik arıyoruz. Doğru. Belki aramaya yeni yeni başladık ama epey bir istekliyiz.
Nedeni gayet basit.
Çünkü büyük bir çoğunluğumuz karmaşadan, hızdan ve de fazlalıklardan yoruldu. Bunların arasında kendimizi kaybettiğimizi geç de olsa fark ettik.
Sadelik derken; herhalde en önce geleni düşünce ve duygu sadeliği. Düşünmeye zorlandıklarımız iradelerimizi yordu, duygularımızın adeta hormonlu hale gelmesi değer yargılarımızı örseledi.
Son yıllarda maruz kaldığımız bilgi yoğunluğu zihinlerimizi asıl meselelerden uzaklaştırdı.
Birden şunu fark ettik: sevdiklerimizi ve kendimizi yıllardır ihmal etmişiz. Peki ne uğruna, ne için? Bizden olmayan, bize dönmeyen fazlalıklar için.
Sadeleşmemiz iyi gelecek. Böylece kendimize, ailelerimize daha nitelikli zaman ayıracağız. Onların ve tabiatın varlığının değerini yeniden keşfedeceğiz. Kanal kanal gezmek yerine, eşimizle iki basit cümlenin içinde kaybolacağız. Cümleler basit olunca, o cümlelerin içinden çıkmak insanı yormayacak. Hayatın kısalığı gibi çoğu şey kısa ve öz olacak ki tadı damaklarımızda kalacak. Ve uyurken, dalarken bom boş bir zihinle adeta gökyüzüne uçuveren balon 🎈 misali yeryüzünden uzaklaşacağız. Sabah kahvaltı sade olacak, gazetenin bir sayfası yetecek de artacak, selam sade, kelam sade olacak. Yorulmadan ve kimseyi yormadan gün biterken vicdan bu sadelikte kendine iş bulamayacak. Akabinde kalp ve ruh huzur bulacak.
Ne dersiniz? Sizce de sadelik iyi gelecek mi?
Sade kalalım,
Allah’a emanet olalım.
Turgay Urgur

3 Eylül 2025 Çarşamba

2025 Açılış Konuşmam

 İnsan neyi özler? Sevgiyi, huzuru, barışı, başarıyı, umudu özler. Bunun en doğru yerlerinden birisi Siz sevgili çalışkan, dürüst ve güzel ahlaklı gençlerimizin olduğu okullarımızdır. 

Bu şanlı bayrak hepimize emanet, bu cennet vatan, Cumhuriyet, aydınlık bir gelecek hepimize emanet. Zamanı, gençliği, sağlıyı en üst düzey verimliliklerde kullanarak bu emanetleri layıkıyla koruyacağınıza olan güvenimiz tam. 

Size çok ama çok teşekkürler. Okulumuzu koruduğunuz için, bir birinizi çok sevdiğiniz için ve gelecek hayallerinizi gerçekleştirmek için durmadan, yılmadan çalıştığınız için çok teşekkürler. 

Bir işten yorulunca diğerine koşarız, iyi günde kötü günde birlik oluruz, bir gün gerekirse vatan için canımızı veririz çünkü bizler ve sizler




6 Haziran 2025 Cuma

Yolcu (7)

- Hey yolcu!
- Efendim.
-Hata nedir?
-Eğer gerçekten ders almak isterse hata insanın Hocası bu dünyada. Hatasız olmayı istemek haşa Allah’ın rolüne bürünmek. Tevbe ise adeta kulun Allah’ın huzuruna gidişdeki vizesi.
-Peki ya hayat? Hayat ne zaman başlıyor.
-Hayat seni sevenlerin varlığını idrak edip, onlara değer vermeye başladığın gün başlıyor.
-Güldürme beni, çok geç değil mi?
-İstersen erkene alabilirsin.
-Peki ya ölüm?
-İşte o belli belirsiz.
-Nasıl yani?
-Öleceğiz belli, zamanı belirsiz. Lakin hayatı asıl değerli kılan ölümün zamanının belirsizliği.
-Huzur veya mutluluk bu dünyada var mı?
-Sınırsız ve sonsuz derecede. İnsan O’nu andığı her an huzurludur. ‘La İlahe İllallah.’ denilen her saniye insanı Huzura alır ve insan huzur bulur.
-Başka?
-Güzel söz konuşunca, birisine yardım edince, eğilince(namazda), secdede, ailesine iyilik yapınca, helalinden kazanınca, Allah için vermeye hazır olunca, O’nun için okuyunca, O’nu anınca.
-En güzeli, güzelleri ne peki?
-Güzeller Güzeli Muhammet As’ın , Peygamberimizin yaptıkları. Bize dünyada yeter, ahirette de bizi kurtarır.
-2025 geldi.
-Dünyayı döndürüne, güneşi doğurana şükürler olsun. Her bir gün İmanlı bir insan için bir ömürdür çünkü içinde her şeyden azar azar vardır. Azı çok yapmak önce O’nun sonra kulun iradesindedir. Niyet ve nazar ile az ya çoğalır ya da birden kaybolur. Niyet iyi olacak, nazar ( hayata bakışın) iyi olacak. Bu ikisi iyi olmazsa saat de acı olur, gün de acı olur, koskoca bir ömür de acı olur.
-İmtihan?
-İyi ki var.
Olmasaydı iyiliğin kıymeti hiç hükmünde olurdu. Yani kıymeti bilinmezdi.
-Pişmanlıkların var mı?
-Çoook.
-Anlatsan?
-Anlatılsaydı adı başka bir şey olurdu. Zaten anlatılanlar gerçek pişmanlıklar değildir.
-Ya nedir?
-Küçük sürçmelerdir.
-Hz. Ömer’in cahiliye dönemine ait kızını gömmesinden dolayı anlattıkları.
-Dediğin gibi cahiliye dönemindekini İslamla şereflenince anlattı. Artık ondan mesul değil. Değilken anlattı. Çünkü aynı hataya dönmedi. Ama insanın asıl pişmanlıklarını sadece Allah bilir. Kul da sadece O’nun bilmesini ister. Çünkü içinde affa dair bazen damlayan bazen çağlayan ama hiç kesilmeyen bir umut vardır. Müslüman işte o umudunu hiç öldürmez.
-Hıristiyanlıktaki büyük günah gibi sanki her Müslüman günahlar, hatalı gibi anlattın.
-Tabiki öyle değiliz. Lakin masum çocuklar ve akli melekelerinin eksikliğini nedeniyle sorumlu olmayan dışında çoğumuz epey bir ihmalkâr, tembel, bencil ve umursamasız.
-Seni yine yolundan mı aldım?
-Acelem yok. Yol uzun. Yolculuğun bitişi de madem ki belli değil. Aceleye gerek yok.
-Ayrılırken ne dersin?
-Hep birlikte çok okuyalım. Hayır işlerinde birbirimize destek olalım. Tevbe edelim. İrtibatı kesmeyelim. Evet yolculuğun ne zaman biteceği hiç bir zaman belli olmadı ama Kula güzel bir yolculuk yakışır. Selametle.
-İyi ki varsın yolcu. Doğum günün kutlu olsun.
-Eyvallah Kardeşim. Şükürler olsun ki var edilmişiz.
şi

Viraj

 Bu zamanın startejisi mesafeli olmak.

Sorunlara,
Sorulara,
Sıkıntılara mesafeli olmak.
Görmenin ötesinde hem de çok ötesinde ‘bilmek’ ama mesafeli olmak.
Dillendirmemek,
Gündeme hem getirmemek hem de getirtmemek,
Hatta gündeme getirilen ortamlardan epey bir mesafeli olmak.
Ta ki ‘sorun’ bizi buluncaya kadar.
Sanırım bu bir tür hayatta kalma veya hayatı ağrısız bir baş, sızısız bir vicdan ile devam ettirme dürtüsü.
Görmedim, duymadım, bilmiyorum demek.
Ve bu üçlüyü hayat felsefesi yapmak.
Gören, duyan, bilen birilerini ise son viraja ya da şarampole kadar izlemek. Hele bir sonucu(nu) hatta sonucunun daha ileri neticelerini görmek.
Hangi konuda mı?
Aklınıza ne geliyorsa o konuda.

YOLCU 9

  -Hey yolcu! İnsan bu merdivenlerde en çok neyin özlemini çeker?    -Vefa.  -Kimden?  -Vefalı olduklarından.  -Ya olmazsa?  -Olmayabilir. O...