21 Ekim 2025 Salı

HAYAT (7) /

Ah hayat! Sen ne güzel bir hediyesin.
Gündüzüyle, gecesiyle, kışın karı yazın güneşi ile ne de güzelsin.
Soframızda binbir türlü nimetle,
Dilimizde sohbetleri ile,
Uçan kuşlar, uçuşan hayaller ile,
Denizde balıklar, gökte yıldızlar ile bize en güzel hediyesin.
Hasrette ve vuslatta türlü türlü hisler ile,
Kimi zaman hüznü kimi zaman sevinci haykıran gözyaşları ile çok güzelsin. Çok.
Vefalı, kibar dostlar ile;
Ocakta ana, baba, kardeş ile,
Kucakta bebekler,
Bir yastıkta eşler ile Allah’ın biz kullarına verdiği değersin.
Hayat! biliyoruz sen sonsuzsun çünkü inanıyoruz,
Bizi ara ara zorlarsın, ölçer biçersin, varlıkla ve yoklukla imtihan edersin çünkü her şey gibi sen de O’nun emrindesin.
Hayat! iyi günde kötü günde sana en çok sabır yakışıyor. Dua, ilim ve tevekkül yakışıyor.
Unutmadan hemen yazayım helal olan her şey sana yakışıyor.
Ey hayat! Seni hep kıskandım. Sen alemlere rahmet Hz. Muhammet ile şereflendin.
Kullarını buradan, fanilikten huzur-u Rahmana alıp alıp götürürsün. İşte bu yüzden başımın tacısın. Ağzımın tadısın. İşte bu yüzden seni haramla bozamam. Kadrini, kıymetini bilmek isterim. Sırat-ı müstakimde elif gibi dim dik olmak isterim. Bir secdede uyuyakalmak, O’nun sancağında yeniden uyanmak isterim.
Seni bize veren Rabbimize şükürler olsun.
Sabır, dua ve güzel söz ile hoşçakalın.
Turgay Urgur

İHTİYAÇ VAR


Dinlendiren bir sohbete, sakin bir mekana, güvenebileceğimiz dostlara ihtiyaç var.
Yüksek sesten uzak, şikayetin olmadığı, karşılıklı bir muhabbete ihtiyaç var.
İçinde siyaset, ticaret, para, alınanın-satılanın, birileri için moda olanın konuşulmadığı bir sohbete ihtiyaç var.
Biliyorum, savaşlar ve felaketler çağında çok zor ama ruhumuzu dikkate alan bir zaman dilimine çok ihtiyacımız var.

Yolcu 14


-İnsana ne yakışır?
- Kur’ân misali hakikatli bir halâvet yakışır. Halâvet tatlılık demek. Kur’ânda tekrarlar vardır. Ama bu insanı usandırmaz. İnsan da sabaha, güne, söze, içtimai hayata dair çoğu şeyi tekrar eder. Bu tekrarın usandırmaması lazım bilakis insanın hem kendine hem de dışına hoş gelmesi gerekiyor.
-Bu nasıl olur ki?
-Tatlı dille, Peygamberi bir ağızla, helâl konuşan bir dille. Rehberimiz Allah’a layık bir kul olmak için ne gerekiyorsa hepsini bize öğretti ve öğretiyor. Kur’ândaki garabet ( orijinallik ) insana ilham olmalı.
-Yani hayatı onunla donatacak…
-Evet. Böylece ruh, kalp, akıl, şahsi hayat, nefis huzur bulacak. Birey, aile, toplum, koskoca bir Millet felaha erecek. Kalbi tasfiye eden( arındıran) Kur’ân, akla istikamet veren Kur’ân, ruha inkişaf veren Kur’ân, insanı terbiye eden Kur’ân. İnsan onsuz yaşayamayaz.
-Yolcu. Zaman çok hızlı değil mi?
-Olması gerektiği hızda. Onun mühim bir vazifesi var. Zaman bizi buradan sonsuzluğa alıp götüren bir binek. İşini çok iyi yapıyor. Şükürler olsun. “İnsana zaman dursun mu? Yoksa devam etsin mi ?” diye sorulsaydı. İnsan zamanın işine hiç karışmazdı. Madem sen beni Yaratıcıma götürüyorsun haydi bir an evvel gidelim derdi.
-Yolcu sana bundan dolayı mı yolcu diyorlar?
-:) Herhalde öyledir. Durmak yok, durmaya gerek de yok.
-Seni yine alıkoydum.
-Yok yok kimse kimseyi alıkoymadı. Bak ! Gün bizi aldı ve yeni bir günün eline teslim etti. Şükürler olsun. Allah hamd eden diller, veren eller, hakkı hakikati gören gözler, helal konuşan diller nasip eylesin.
-Hadi selametle.
-Allah’a emanet ol.
TURGAY URGUR

Pazar notları 2025


Sadelik arıyoruz. Evimizde, iş yerimizde, düşüncemizde, sözümüzde yani kısacası her halimizde sadelik arıyoruz. Doğru. Belki aramaya yeni yeni başladık ama epey bir istekliyiz.
Nedeni gayet basit.
Çünkü büyük bir çoğunluğumuz karmaşadan, hızdan ve de fazlalıklardan yoruldu. Bunların arasında kendimizi kaybettiğimizi geç de olsa fark ettik.
Sadelik derken; herhalde en önce geleni düşünce ve duygu sadeliği. Düşünmeye zorlandıklarımız iradelerimizi yordu, duygularımızın adeta hormonlu hale gelmesi değer yargılarımızı örseledi.
Son yıllarda maruz kaldığımız bilgi yoğunluğu zihinlerimizi asıl meselelerden uzaklaştırdı.
Birden şunu fark ettik: sevdiklerimizi ve kendimizi yıllardır ihmal etmişiz. Peki ne uğruna, ne için? Bizden olmayan, bize dönmeyen fazlalıklar için.
Sadeleşmemiz iyi gelecek. Böylece kendimize, ailelerimize daha nitelikli zaman ayıracağız. Onların ve tabiatın varlığının değerini yeniden keşfedeceğiz. Kanal kanal gezmek yerine, eşimizle iki basit cümlenin içinde kaybolacağız. Cümleler basit olunca, o cümlelerin içinden çıkmak insanı yormayacak. Hayatın kısalığı gibi çoğu şey kısa ve öz olacak ki tadı damaklarımızda kalacak. Ve uyurken, dalarken bom boş bir zihinle adeta gökyüzüne uçuveren balon 🎈 misali yeryüzünden uzaklaşacağız. Sabah kahvaltı sade olacak, gazetenin bir sayfası yetecek de artacak, selam sade, kelam sade olacak. Yorulmadan ve kimseyi yormadan gün biterken vicdan bu sadelikte kendine iş bulamayacak. Akabinde kalp ve ruh huzur bulacak.
Ne dersiniz? Sizce de sadelik iyi gelecek mi?
Sade kalalım,
Allah’a emanet olalım.
Turgay Urgur

3 Eylül 2025 Çarşamba

2025 Açılış Konuşmam

 İnsan neyi özler? Sevgiyi, huzuru, barışı, başarıyı, umudu özler. Bunun en doğru yerlerinden birisi Siz sevgili çalışkan, dürüst ve güzel ahlaklı gençlerimizin olduğu okullarımızdır. 

Bu şanlı bayrak hepimize emanet, bu cennet vatan, Cumhuriyet, aydınlık bir gelecek hepimize emanet. Zamanı, gençliği, sağlıyı en üst düzey verimliliklerde kullanarak bu emanetleri layıkıyla koruyacağınıza olan güvenimiz tam. 

Size çok ama çok teşekkürler. Okulumuzu koruduğunuz için, bir birinizi çok sevdiğiniz için ve gelecek hayallerinizi gerçekleştirmek için durmadan, yılmadan çalıştığınız için çok teşekkürler. 

Bir işten yorulunca diğerine koşarız, iyi günde kötü günde birlik oluruz, bir gün gerekirse vatan için canımızı veririz çünkü bizler ve sizler




6 Haziran 2025 Cuma

Yolcu (7)

- Hey yolcu!
- Efendim.
-Hata nedir?
-Eğer gerçekten ders almak isterse hata insanın Hocası bu dünyada. Hatasız olmayı istemek haşa Allah’ın rolüne bürünmek. Tevbe ise adeta kulun Allah’ın huzuruna gidişdeki vizesi.
-Peki ya hayat? Hayat ne zaman başlıyor.
-Hayat seni sevenlerin varlığını idrak edip, onlara değer vermeye başladığın gün başlıyor.
-Güldürme beni, çok geç değil mi?
-İstersen erkene alabilirsin.
-Peki ya ölüm?
-İşte o belli belirsiz.
-Nasıl yani?
-Öleceğiz belli, zamanı belirsiz. Lakin hayatı asıl değerli kılan ölümün zamanının belirsizliği.
-Huzur veya mutluluk bu dünyada var mı?
-Sınırsız ve sonsuz derecede. İnsan O’nu andığı her an huzurludur. ‘La İlahe İllallah.’ denilen her saniye insanı Huzura alır ve insan huzur bulur.
-Başka?
-Güzel söz konuşunca, birisine yardım edince, eğilince(namazda), secdede, ailesine iyilik yapınca, helalinden kazanınca, Allah için vermeye hazır olunca, O’nun için okuyunca, O’nu anınca.
-En güzeli, güzelleri ne peki?
-Güzeller Güzeli Muhammet As’ın , Peygamberimizin yaptıkları. Bize dünyada yeter, ahirette de bizi kurtarır.
-2025 geldi.
-Dünyayı döndürüne, güneşi doğurana şükürler olsun. Her bir gün İmanlı bir insan için bir ömürdür çünkü içinde her şeyden azar azar vardır. Azı çok yapmak önce O’nun sonra kulun iradesindedir. Niyet ve nazar ile az ya çoğalır ya da birden kaybolur. Niyet iyi olacak, nazar ( hayata bakışın) iyi olacak. Bu ikisi iyi olmazsa saat de acı olur, gün de acı olur, koskoca bir ömür de acı olur.
-İmtihan?
-İyi ki var.
Olmasaydı iyiliğin kıymeti hiç hükmünde olurdu. Yani kıymeti bilinmezdi.
-Pişmanlıkların var mı?
-Çoook.
-Anlatsan?
-Anlatılsaydı adı başka bir şey olurdu. Zaten anlatılanlar gerçek pişmanlıklar değildir.
-Ya nedir?
-Küçük sürçmelerdir.
-Hz. Ömer’in cahiliye dönemine ait kızını gömmesinden dolayı anlattıkları.
-Dediğin gibi cahiliye dönemindekini İslamla şereflenince anlattı. Artık ondan mesul değil. Değilken anlattı. Çünkü aynı hataya dönmedi. Ama insanın asıl pişmanlıklarını sadece Allah bilir. Kul da sadece O’nun bilmesini ister. Çünkü içinde affa dair bazen damlayan bazen çağlayan ama hiç kesilmeyen bir umut vardır. Müslüman işte o umudunu hiç öldürmez.
-Hıristiyanlıktaki büyük günah gibi sanki her Müslüman günahlar, hatalı gibi anlattın.
-Tabiki öyle değiliz. Lakin masum çocuklar ve akli melekelerinin eksikliğini nedeniyle sorumlu olmayan dışında çoğumuz epey bir ihmalkâr, tembel, bencil ve umursamasız.
-Seni yine yolundan mı aldım?
-Acelem yok. Yol uzun. Yolculuğun bitişi de madem ki belli değil. Aceleye gerek yok.
-Ayrılırken ne dersin?
-Hep birlikte çok okuyalım. Hayır işlerinde birbirimize destek olalım. Tevbe edelim. İrtibatı kesmeyelim. Evet yolculuğun ne zaman biteceği hiç bir zaman belli olmadı ama Kula güzel bir yolculuk yakışır. Selametle.
-İyi ki varsın yolcu. Doğum günün kutlu olsun.
-Eyvallah Kardeşim. Şükürler olsun ki var edilmişiz.
şi

Viraj

 Bu zamanın startejisi mesafeli olmak.

Sorunlara,
Sorulara,
Sıkıntılara mesafeli olmak.
Görmenin ötesinde hem de çok ötesinde ‘bilmek’ ama mesafeli olmak.
Dillendirmemek,
Gündeme hem getirmemek hem de getirtmemek,
Hatta gündeme getirilen ortamlardan epey bir mesafeli olmak.
Ta ki ‘sorun’ bizi buluncaya kadar.
Sanırım bu bir tür hayatta kalma veya hayatı ağrısız bir baş, sızısız bir vicdan ile devam ettirme dürtüsü.
Görmedim, duymadım, bilmiyorum demek.
Ve bu üçlüyü hayat felsefesi yapmak.
Gören, duyan, bilen birilerini ise son viraja ya da şarampole kadar izlemek. Hele bir sonucu(nu) hatta sonucunun daha ileri neticelerini görmek.
Hangi konuda mı?
Aklınıza ne geliyorsa o konuda.

Sosyal medya

 Sosyal medya zaten hızlı olan zamanı daha da hızlandırıyor. Tıklama yerini ekran kaydırmaya bırakalı çok oldu.

Bu ekran kaydırma işi insanı halden hale sokuyor. Şekilden şekile geçiriyor.
Sevinçten hüzne, gözyaşından kahkahaya, doğumdan ölüme alıp alıp götürüyor.
Hararetli bir siyasi tartışmanın içindeyken birden kendinizi komik bir videonun içinde bulabiliyorsunuz.
Bir yakınınıza taziye mesajı yazarken aynı anda kendi paylaşımınıza cevap vermeniz gerektiği dürtüsü sizi illaki rahatsız ediyor.
Ekranlar kaydıkça ruh halleri de kayıyor. Acı, tatlı, komik, trajik hepsi sanki eritilip ortaya rengarenk bir duygu hali çıkıyor.
Çok şeyden, her şeyden ya da merak ettiğimiz her bir şeyden haberdar olma isteği; ayrışma, gruplaşma ve yalnızlaşmaları da aynı hızda beraberinde getiriyor.
İstemeyenler, sürpriz videolar ve paylaşımlar ise adeta işin bonusu olarak aralara giri giriveriyor. Kişiyi adeta çaktırmadan başka bir kişi olmaya zorluyor. ‘Bunu da? Bunu da ? Denemelisin.’ diyor. Önce istemez görünerekten, sonrasında ise değişik bir keyif haliyle ‘her yeninin’ daha yenisine kadar tadına bakılıyor.
Bu hızlı ve farkı geçişler arasında ise gerçeklik algısı önce alt üst sonra yok oluyor.
Katliam için gözyaşı yerini ağlayan emojiye, söz yerini bazen kızgın bazen gülen yüze bırakalı çok oldu.
Ruh dünyamızı aşırı değişken yapan bu etkileşim farkında olmasak da bir çok olumsuzluğu barındırıyor.
Odaklanamama, kitabi ve gerçek bilgilerden uzaklaşma, kendine nitelikli zaman ayıramama, yakın çevreyi ihmal bu olumsuzluklardan bazıları olarak sayılabilir.
Böylece farkında olmadan daha gergin, daha aceleci, daha yorgun, daha kaygılı oluyoruz.
Kendi paylaşımlarımıza olan tepki beklentisi de ayrı bir sorunu teşkil ediyor.
Değer görme beklentisi başlı başına bir zihni takıntı oluşturuyor.
Çözüm?
Gerçeğin sanalın yerini almasından geçiyor.
Evet gerçek daha dar bir çerçevede, daha sade ve çok daha az etkileşimden oluşacak ama kişi için makul ve mümkün bir hayatı sunacak.
Ve belirli süre sonra yine gerçek tepkileri gösterebilmeyi yavaş yavaş hatırlayacağız. Ölüm ölüm gibi, şiir şiir gibi, şarkı şarkı gibi gelecek. Çünkü birileriyle gerçekten paylaşmamız kadar bir hayatı paylaşacağız. Herkes herşeyden haberdar olmayacak. Herkes her hali göstermek ve görmek istemeyecek.
Evet farkındayım bu yazılanlar artık bu saatten sonra ütopik geliyor.
İç sesimiz avazı çıktığı kadar diyor ki:
“Bilakis sosyal medya hakimiyetini daha da daha da arttıracak.”
“Yani gerçeğe dönüş artık imkansız olacak.”
Ve şunları da ekliyor: “Çünkü gerçek öleli çok oldu. Sanal, gelecek yılların tek sahibi olacak.”
“Bedenler karnını doyurmak için gerçek hayatta çalışırken ruhlar tamamen farkı bir alemde mutlu olacak.”
Ezcümle;
Gerçeğe dönüş ya imkansız oldu ya da çok zor. Veya değişimlere, dönüşümlere bir şekilde alışacağız.
Bir an önce bu ‘ekran kaydırma’ işine hiç bulaşmamış olanları bulabilsek keşke. En azından onları uyarsak. Aman ha! Desek. Hatta onlarla vakit geçirsek.

MUHABBET

 

Muhabbet kalplerimize yerleştirilmiş en güzel hediyelerdendir. O muhabbet ki kainatın var olmasının da sebeplerindendir. Şu alemin en kıymetli çekirdeği olan insan o muhabbetle huzur bulur. Kendi anlamını yakalar. Böylece sonsuz bir saadete layık bir vaziyette şu dünya süresini doldurur. Layık bir vaziyet ise; sabır ile, dua ve düşünce ile, şuur ile elde edilir. Aslında bu kemallerin her birisi Allah'ın sıfatlarının insanlardaki tecellisidir.
Muhabbeti Halık'a yöneltmek gerektir. Çünkü Halık dışındakilere duyulan muhabbet insana ancak üzüntü verir. Başkasına duyulan muhabbet bile Halık için değilse faninin gidişiyle eleme dönüşür. Her fanilik içinde süresiyle mütenasip ayrılık acısı barındırır. Fani olanlar Allah için sevilirse Beka bulur. Yoksa hangi ana evlat acısıyla, hangi insan ölüm korkusuyla yaşayabilirdi ki?
Kalpdeki muhabbetin hemen yanı başında bir de havf vardır. Bu havf de Halık'a yönelik olmalıdır. Annesinin tokatından yine annesinin sinesine sığınan çocuk gibi insan her daim kalbindeki Allah'a karşı duyduğu havfdan yine Allah'a sığınmalıdır. Bu sığınış insanı aynı zamanda dünyalık korkulardan da muhafaza edecektir.
Kulluk gelecek nimetlerin başlangıcı değildir önceden verilmiş olanların şükrü ve tefekkürüdür. Yoksa kulluk Allah ve kul arasında maddi ve kıymetsiz bir pazarlık olurdu. Hal böyle iken başımıza gelen en mühim hadiselerden en küçüğüne kadar hepsini güzelce, sakince gönül süzgecimizden geçirmeliyiz.
* * *
Allah'ım Seni anmayan ve aramayan ilimden, sabırsız ve neticesini kendi nefsince şekillendiren duadan bizleri koru. Musibetlerin sonunda bir an evvel tüm insanlık ıslah olsun. Çekilenler günahlarımıza keffaret olsun. Ne zaman biteceğini bilmediğimiz şu hayatlarımız sonsuz hayatlarımız için saadet vesilesi olsun. Bu gönüllü inzivada kırmamayı öğrenelim, dürüstlüğü ve adaleti hatırlayalım, zaten bitmiş ideolojilerden bir an önce kurtulup şuurlu kulluk ve hayırlı vatandaş olmayı yeniden gündemimize değil ömür demimizde alalım. Müslümanlık gibi İlahi bir payda, insanlık gibi ulvi bir ortaklık varken üzerlerimize yapıştırdıkları alt kimliklerle bir birimizi üzmeyelim.
Selamlar,
TURGAY URGUR

kim(2)


En tehlikeli yalakalık susmaktır.
Kavimlerin helakına neden olmuştur.
Bu kadar çok konuşanın ve konuşulanın olduğu bir çağdaki 'bu suskunluk' ise tağutuliğin muhtemelen son versiyonu olacaktır.
Şimdilerde bu ‘sessiz tapış' tüm insanlığı kasıp kavuruyor.

HAYAT (7) /

Ah hayat! Sen ne güzel bir hediyesin. Gündüzüyle, gecesiyle, kışın karı yazın güneşi ile ne de güzelsin. Soframızda binbir türlü nimetle, D...