Süreç; insanın şahsına
verilmiş olan ‘büyük değerini’ terk edip kendisini işportaya çıkarması ile
başladı. Sonsuz saadeti hak etmekle maruf insan ne olduysa kendisini hızlıca
çağın vebası olan bilgi çöplüğüne matuf hale getirdi ve bunda ısrar ediyor.
Oysa omuzlarında “ruhunu ve bedenini
kaza ve kader düsturlarıyla tafsilatlandırmak ve fani dünya yaşantısını Cemil
isminin cilveleriyle tasvirlemek gibi ‘Hakka teslimiyet’ ile hafifleştirilmiş
hoş bir yük” vardı. Tefekkürü arayan insan sığ polemiklerden, maddi
beklentilerden uzaklaşıp okyanusa açılmalıdır. Kendisini ilim ve dua ile geliştirmelidir. Bu manada; adıyla
zıt sosyal medya denilen sanal uyuşturucu masivanın çok çok ötesinde insanın
tekamülüne, kulluğuna ve gayretine mani muzır neşriyat haline gelmiştir.
Kimse oturduğu bir
ziyafet masasında helal ile haramın aynı anda sunulmasını istemez. Bir dost
meclisinde iltifat ve hakareti aynı anda duymak istemez. Güzel bir hayalin(in),
resmin, şiirin paçavraya dönüştürülmesini hem istemez hem de böyle bir
çelişkiye itiraz eder. Lakin bugün müstehcen gazeteciliğin yaygınlaştırıldığı
zamanlardan bu yana internet ile ayyuka çıkar derecesiyle biz Müslümanlardan
domuz çiftliğinde oruç bozmamız isteniyor. Profillerimizde Cuma duası ile
birlikte iç giyim firmasının reklamlarını, bir yakınımızın paylaştığı (bugün de
böyle olsun istedik! adlı) kallavi yemek ziyafeti ile çöplük karıştıran
Suriye’li ailenin resmini alt alta
görüyoruz. Bu noktada ne camilerin tuvaletlerinin temizliğini üzerine almayan
diyanet işlerinden ne de sivil toplama hanedanlıklarından tabi ki de bir çözüm
veya sahiplenme beklemiyorum. Çünkü bu iş vicdan, düşünce ve hakkaniyet ile
ilgilidir. Herkesin anlayacağı ifadesi ile ‘İşte Hesabımız’. Malumunuz her
hesabın bir ödemesi de mevcuttur. Sosyal medya o kadar cömert ki! bizlere bir
hesaptan sıkıldığımızda diğerini (diğerlerini) açma fırsatı veriyor.
Facebook’un
projelerinden bir tanesi; üyeler öldükten sonra onların hesaplarının otomatik
olarak yaşatılmasıydı. Yani sistem ölen kişi adına onun profiline uygun
paylaşımlar, yorumlar ve beğeniler yapmaya devam edecekti. Allah’tan proje etik
kurallarına takıldı da sekteye uğradı. Uğradı uğramasına lakin bugün bazı vefat
edenlerin yakınları kendileri gönüllü olarak hesapları yaşatmak gibi bir
sorumluluğu üzerlerine aldılar. Sözün
özü dijital ortamın toplumlar üzerinde büyük bir etkisi ve inandırıcılığı var. Bu
etkinin iştahları kabartan kısmı ‘başkalarının mahremlerini’ görebilme
özelliğidir. Ayları, haftaları ve günleri bir kenara bırakalım; gün içerisinde
bile kişinin ne yediğini- ne giydiğini – ne düşündüğünü görebilir olduk. Sadece
kendisinin değil yakınlarının da neler yaptığını görebiliyoruz. Bu bağlamda
sosyal medya; hayatın aleni gerçeklerinden gizli-mahrem alanlarına toplu bir
iltica olarak algılanabilir. Beni üzen: işin Müslümanlara bakan yönü. Çünkü
altın değerinde 24 saatten ibadet, düşünce, tefekkür, aileye ayrılan zaman,
kendimize ayırdığımız zamanlar çıkartıldı ve yerine bu psikolojik salgın
konuldu.
TURGAY URGUR