7 Ocak 2014 Salı

Hzmt 2

TARAF / TURGAY URGUR

Kimilerine göre ortada durmak en güzelidir. Bu ülke için verdikleri bir şey olmadığı için kaybedecekleri de bir şey yoktur. Mefkûreleri, hülyaları, dertleri, kaygıları yoktur. Dünya batmış, ülke zor durumlara düşmüş umurlarında değildir.
Gözden kaçmayacak miktarlarda kayıt dışı bir para ortalığa saçıldı. Organize bir hizmetin bir mahsulü olduğu gün gibi aşikar. Yeteri kadar beklenilmiş, kimlerin ne yapacağı belirlenmiş ve geriye sadece ‘enter’ tuşuna basmak kalmış. Bu gün yeni iç işleri bakanı Sayın Ala’nın söyledikleri gayet açıklayıcı:106 milyar doları bu ülkede kimden saklayabilirsiniz ki? Birilerine göre çoğu örtbas edilse de herhalde mahkemede birilerini zor durumda bırakacak kadar delil toplanmıştır. Yani güvendiğimiz mahkemeler nihayetinde bir karara varacak. Bundan sonrası sabretmek değil mi? Herkes vicdan sahibidir. Hırsızı, fırsatçıyı, kayıt dışılığı alışkanlık haline getirmiş olanları kimse sevmez ve kimse, kimden olursa olsun cezasız kalmasını istemez.
Lakin; verilmiş sadakamız varmış. Türkiye; Mısır’ın, Libya’nın ve Suriye’nin düşmüş olduğu pozisyona düşürülmek istenildi. Allah aşkına Avrupa ülkelerinin mi? ABD’nin mi? Rusya’nın mı? Çin’nin mi? umurunda oluruz. Ya da İslam ülkeleri zaten bizim gözümüzün içine bakarken onlar mı bize destek olabilir?
İşin can alan, canı incilten noktasına gelirsek: Camianın tavrı. Yazdıkları, konuştukları ve yaptıklarıdır. Böyle bir tavırı yıllarca hem AKP’ye gönül vermişler, hem bu ülkedeki tüm cemaatler, hem Kürtler; tüm vesayetçilerden gördü. Bunun sıkıntısı en ağır şekilde yaşadılar. Cumhuriyet gazetesi ile Zaman gazetesinin aynı frekansta buluşması, Türköne’nin AKP’ye bitiş tarihi vermesi, Gülerce’nin gel-gitleri; vefa mıdır? Kime ve neye hizmettir? Bir zamanlar etliye-sütlüye hiç bulaşmaz iken, herkese mavi boncuk dağıtırken, gerekirse tüm okulları devrederiz teslimiyetini gösterirken; siyasi tercihleriniz hiç gündeme gelmemişti. Yoktunuz, susmuştunuz, temkinliydiniz. Bu ülkenin geleceğine gönül vermiş bu kadar insanın (size burs vermiş, gerektiğinde savunmuş, yanınızda olmuş) hiç mi hatırı yoktu? Yoktu. Çünkü, kullan-at, sil gitsin, unut gitsin camianın içinde olan bir özelliktir.

Camia siyaset hayatındaki ilk tercihinde acemiliğinin kurbanı oldu. Bakalım zamanla bu konuda da ilerleme sağlayabilecekler mi? belli olmaz. Lakin inandırıcılığı, güvenilirliği ve vefası konusunda zihinlerde çok şey belirginleşti.

* * *

İlk ve en popüler adıyla cemaat, Ekrem Bey’in revizyonuyla camia, güncel sürümüyle Hizmet veya felsefik yönüyle Hizmet Hareketi; tavan ve tabanda yıllarca eleştiriden uzak bir yapılanma içinde oldu. Hiçbir zaman farklı bir düşünceye, durum tespitine bünyesinde yer vermedi. Her şey basit bir kurgu içerisinde işletildi. Gelen bilgiyi oku, uygula ve bir sonraki belgeyi bekle. Sistemi eleştirenin veya en iyimser haliyle fikir beyan edenin bile yapıda yeri yoktu.
Peki ne oldu? Eleştiri ve muhakeme kültüründen yoksun binlerce kişi çok hızlı bir şekilde masa başı noktalara geldi. İğneyi kendisine hiç batırmayanlar, çuvaldız konusunda epey bir istekli ve meraklı göründü. İki nedenden dolayı travmatik bir durum oluştu. Cemaat yazarlarındaki şaşkınlığın ve dilemmanın en büyük nedeni budur. Birincisi cemaat önceki benzer durumlarda ya Türkiye’deki diğer meşrepsel yapıların karşısında fikir beyan etti. Ya da kendisini gizlemek ve korumak için susmayı, sessiz kalmayı tercih etti. İkincisi siyasal olaylarda izleyici pozisyonunda kalmayı seçti. İktidarla iyi olmak gizli ve bilinçli bir tercihti. İzle ve gör taktiği cemaatin en önemli dinamiklerindendi. Siyasete müdahale, yargıyı manipüle etmek camianın hiçbir üyesinin aklının ucundan bile geçmezdi. Yolsuzluk iddiaları her siyasal dönemde olmuştur. Ordu, yargı ve bazı diğer partilerin anti demokratik müdahaleleri ülkemizde yeni değildir. Ve cemaatin mevcudiyeti de yeni değildir. Önceden doğruluk, hak perestlik konusunda sessiz mağduru oynayan camia, birden güçlü savcı rolüne bürünmüştür. Bu hızlı karakter değişimi, doğasında bunu barındırmayan hizmet hareketini düşünce manasında adeta duvara toslatmıştır. Hizmet hareketinin gücünün büyük olduğu tartışılmaz lakin bu gücün kullanımında ve kontrolünde zorluk çekilmektedir. Hani toplumda ‘elinin ayarının olmaması’ diye bir tabir vardır yaa.. Hizmet hareketi de potensiyel gücün kinetik enerjiye dönüşmesinde ZAMANlama sıkıntısı çekmektedir. Bir türlü demokratik olamayan ya da yıllarca demokratik olmayı arzulayan kurumlarımız hiç beklenmedik ve ani bir şekilde abileşmiştir.
Cemaat farkında değildir ama şecaat arz ederken sirkatin söylemiştir. Emniyetteki yapılanma, siyaset suflörlüğü, Şükür tarzı popüler siyaset tümden ortaya çıkmıştır.
· * *
Cemaatlerin, meşreplerin siyaset içinde bu kadar arzulu beyanatları Türkiye’deki Diyanet İşleri yoksunluğunu tekrar gündeme getirmiştir.
· * *
Sade vatandaş bütün bu olup bitenlerden rahatsız. Çünkü onlar hep dini yönleri ön planda olan kişi ve kurumlara ister resmi olsunlar ister gayri resmi hep saygı duymuştur. Bütün bu olup bitenler her şeyden önce güvensizlik telkin etmiştir.
· * *
Yıllar sonra ‘keşke hiç olmasaydı’ diyeceğimiz tarzda talihsiz bir vefasızlık örneği yaşadık.
Bu yapılanlar mektupla falan düzeltilecek cinsten olmadı.
Allah birliğimizi ve dirliğimizi bozmasın.

* * *

Yazıldı. Çizildi. Son günlerde belki de son yıllarda Cemaat ve AK partiyi kimse bu kadar konuşmamıştı. “Vay be…” diyenler olduğu gibi sitem edenler de oldu. “Tanıyamamışız” diyenler var. Herkes kendisine bu tartışmada bir yer bulmaya çalıştı. Gündemi anlamak, doğruyu bulmak için kendimizi zorladığımız anlar da oldu. Komplonun alası üretildi. Birçok gazeteci Cemaate önceki dönemlerdeki uygulamalarını da sordu. Yeniden bize hatırlattı.
Örneğin; 28 Şubatta ne kadar doğrucu oldunuz? Mavi Marmarada neredeydiniz? Sizin açılımınız hükümetin açılımından farklı mı? Her hırsızlığa böyle mi yaklaştınız? Önceden de istifa eden Milletvekilleriniz oldu mu? Sorular çok.
Sorular çok olmasına çok ama cevap yok. Açıklama yok. Savunma yok.

sELAM İLE,

TURGAY URGUR

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ANAHTAR GENÇLERİMİZDE

       Gençler, öğrencilerimiz, çocuklarımız şüphesiz hepimiz için en büyük değere sahip. Şehirlerimizi, sokaklarımızı, çarşılarımızı, okull...